17 Şubat 2010 Çarşamba

O

“Gelin, yanıma oturun.” dedi, elindeki tütünü sigara kağıdına sararken. Yüzünde gülümseme vardı, nedensiz. Öyle içmiştik ki, midemde sadece Absolut vardı sanki. Parmaklarımın ucu yanıyordu bas gitardın tellerine dokunmaktan ve sesi geliyordu denizin, usulca şarkı söylüyordu sanki.
Önümüzden iki polis geçmişti sadece bakarak ve kendi aralarında konuşarak, biri diğerine bu gece gördüğü bir kızın göğüslerini veya kıçını anlatıyordu sanırım, unuttum şimdi.
Sigarayı muntazam bir şekilde sarıp yaktı, o.
O, ilginç bir adamdı. Esrarengizdi. Deliydi ama bilge değildi, biraz esrarkeş biraz da alkolikti. Yaşadığını duymuştum, ama şimdi nerede bilmiyorum, o Pink Floyd’u defalarca canlı izleyenlerdendi. Ona göre saçları “doğan güneşi” sembolize ederdi, Southern Comfort ve birayı birlikte içer, geğirir ve bize dönüp “sizi onların ilk çıktığı barda çakaracağım, herifi tanıyorum” derdi. Hiç inanmadık, sadece güldük kalbini kırmadan o delinin, bizler rock çalan düzen karşıtlarıydık, Floyd’u severdik ve bir ilahtı Hendrix ve Morrison...
Güler ve içerdik, o zamanlar hayat öyle güzel ve hızla akıp giderdi ki...

Sigarayı sarıp uzattı polisler geçtikten sonra. Uzanıp aldım, tadı farklıydı, “evet” dedi “içine biraz da zihin açıcı koydum” ardından gülümsedi ve asıldık sigaraya.
Gecenin sessizliğinde dans edip durdu sigaranın dumanı. Hava nemliydi, deniz sessizdi. Kelimeler gereksiz ve daha çok vardı doğuşuna güneşin. Polisler bu defa karşı kaldırımdan geçmişlerdi bize selam vererek. Gitme vakti gelmişti.
Bar o gece çok kalabalıktı, temmuz veya ağustosdu, yine de bir hüzün hissi vardı sanki.
Turun ardından bitti sigara. Denizden gelen ılık serin bir rüzgar yüzüme vurmuştu.
Yaşam öyle güzeldi ki fakat ölüm de güzel görünüyordu.
Bir süre konuşmayıp zihin açıcının patlamalarını duyduk Southern’in ve Absolut’un ardına...Sustuk...
Deniz ve gece çağırıyordu.
Yavaşça ayağa kalkıp kotumun cebinden bir gitanes çıkarıp yaktım ayağa kalkarken onlar.
Denizin sesi kulağımda arabaya doğru yürüdük.
Ve sonra,
evdeydim...

17.02.2010

© Emre Karahasan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder