1 Şubat 2010 Pazartesi

........

I.

Bilinçsizliğin içerisinde yaşarken Bilinç’i
Yada tam tersi,
Kim bilebilirdi ki beynimizdeki acımasız
Savaşı?
Gizliden gizliye ve
Sinsice, zavallı korkaklar gibi.
Fısıltıları dahi duyulmuyor artık sessizliğin
Ne gecenin ne de var olmayan varlığımızın içerisinde,
Masallar yalan söyledi bize.
Değiştiremediler şu trajedi sahnesini hiçbiri.
Oysa, masallar....


II.

Tanıyabildiniz mi Onlardan birini?
Çırılçıplak görseniz bile,
Ya kendinizi?
Labirentin aydınlık yollarında gizlenmiş
Çocukluğumuz ve tüm yaşamımız belki de.
Nerede o halde kaybettiğimiz geriye dönüş yolu?
Kış gelince boş yere çırpınır durur beyaz kelebek.
Ve, bilir sonunun ne olacağını
Kabul etmese de.


III.

Düşüncelerin seline kaptırır kendini Çoban.
Ve ona katılır Kuzular.
Flüt ve ayak sesleri gelir uzaklardan.
Olduğu yerde kalırken flütlerin sesi,
Yaklaşır ayak sesleri.
Ve feda eder bir Çoban kendini Kuzuları için,
Kurtların ortasına atılıp.
Ardından devam eder flüt sesleri güçlenerek.


IV.

Nice yarınlar yaşadık
Ve nice bugünler.
Yaşamın saygısı yok hayatlarımıza.
Ötemizde ve berimizde
Kocaman bir paradoks
Bir canavarı bile doğuran bir anne vardır her zaman.
Utanması gereken ya da
Suçlu olan kimdir?
Ne zaman değişecek hayatlarımız ileriye doğru?
Ne zaman bırakacağız
Oynadığımız yada
Oynadığımızı sandığımız
Trajedi oyununu?


Yoksa o bize yıldızlar kadar yakın
Kendimiz kadar uzak mı?
Akıttığımız incecik gözyaşları
Boğarken bizi gecenin en bakir zamanlarında
Neden cevap vermez
Göklerin Hakimi?
Şu ağır gökyüzü altında
Ne kadar da hafif ruhlarımız var.
Dans eder dumanlar ateşin içerisinde
Ve etrafında
Yanıbaşımızdaysa milyonlarca yıldız.
Ve gökten süzülerek iner milyonlarca
Kızıl kelebek. Dumanın dansına katılırlar
Parlak ay ışığı altında.
Çığlıkları duyulur gecenin efendilerinin.
Haykırışları ulumalara dönüşür. Uzaklarda...
Karanlık ormanlarda,
Çok uzaklarda....


V.

Kendinizi kandırmadan kaç gününüz geçti
Şu eski topraklarda?
Ve neden yalan söyler sahipsiz ruhlar
Kendi kendilerine?
Hala duyamıyor musunuz çığlıklarınızı?
Neydi eksik olan şeyler hayatımızda
Ve eksik bıraktıklarımız?
O kadar çok yer var ki hala gidilmedik,
Ve ulaşılmadık boyut.
Çağırıyor azgın dalgalar ve serin rüzgarlar.
Çağırıyor uçsuz bucaksız ormanlar ve dağlar
Martılar, Albatroslar.
Kurtlar, Kuşlar, Balıklar
Ve, zamansız bir zaman çağırıyor.
Çağırıyor...


VI.

Ne kadar zengin gerçeklerimiz vardı oysa.
Ve bir o kadar da ulaşılmaz.
Gerçek ya da Yalan !
Sadece O.....


2004

© Emre Karahasan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder