22 Şubat 2010 Pazartesi

Karanlık Orman

G....nin anısına...

Bölüm I

“Uçsuz bucaksız bir orman var ağaçlar...Ağaçlar...Çam ağaçları, yabani otlar, ama daha çok, hayır en çok yeşil, yemyeşil ağaçlar. Etrafta kurtlar var ama ben onları göremiyorum, kurtlar, asil görünüşlü kurtlar. Varlıklarını hissediyorum, bana bakıyorlar fakat göremiyorum, biliyorum, gerçekten biliyorum, bilmek onu değiştirmez, biliyorum, o orada, oradaydı, hala orada.
Gözlerimden yaşlar damlıyor. Gözlerim kanıyor “onun” gibi, şişiyor, gözlerimi sanki kurtçuklar yiyor. Hava kapalı, aydınlık, sis, gece. Göremiyorum ve sonra işte o, sadece, orman, orman, orman, sonsuz bir yeşillik, cennet orası, cehennem de öyle. Sonsuz bir cennetin içerisinde artık sorunsuz ve sonsuz bir başlangıç ve ya son. Fakat ormanın sonu yok sanki. Göremiyorum, o ve sonsuz orman tıpkı kurtlar gibi, varlığını hissediyorum, onu göremiyorum. İstiyorum fakat olmuyor bir türlü. Olmuyor, olmuyor, hayır. Olmuyor !”

“ Orası çok sıcaktı. Üniversite çok kalabalıktı, oradan hiç ama hiç hoşlanmadım. Kimseyle, aslında bir kaç öğrencim dışında kimseyle konuşamadım, istemedim, onlar vardılar fakat yoktular. Çok sıcaktı. Kalabalıktan nefret ederim, kalabalık, insanlar, hasta eder beni, ben zaten biraz hastayım. Hastalığımı bıraktım. Bilmek istemiyor ve bilmiyorum, neyi bilmeliydim. Beni seven kim var ki, bilmiyorum, haksızlık. Kalabalık, sıcak....artık çok uzak....Evet artık çok uzak, aslında artık hiçbir şey hiçbir yer uzak değil. Çok, çok...söyleyemem. Hiç söylemedim. Şimdi de söyleyemem. Kendimi affetmeliyim. Affetmeliyim...Affetmeliyim...”


Bölüm II

“ Yine, tekrar ve tekrar tıpkı bozuk bir plak ya da Cd gibi, tekrar ve tekrar ayni sahne, ayni sahne, ayni sahne tekrarlanıp duruyor. Orman, ağaçlar, sonsuz yeşillik. Fakat bu kez ona seslenmeyi başardım. Evet gerçekten başardım. Onun adını, bana fısıldadığını sandığım ismini söyledim, sessizlik rüzgara karıştı, uğultusu rüzgarın beni alıp içime götürdü, ne ağaçlar ve o, ne başka bir şey. Rüzgar o kadar güçlüydü ki, onu anlatamam. Çocukluğum geri geldi rüzgarla birlikte ve aniden oradan kopup geri ormana döndüm. Bilmiyorum. Benden ne istediğini bilmiyorum, gerçekten. Onu hiç ama hiç tanımadım, tanımak isteyip istemeyeceğimi de bilmiyorum, fakat onun acısını hissettim, hissediyorum. İlginç değil mi? Hayatın kendisi belki de, hayat, sonsuz bir orman gibi sanki. Sayılamayacak kadar ağaç ve bitki ve duygular mı ?
Onu göremiyorum. Oralarda bir yerde olduğunu çok iyi biliyorum. Olmuyor.
Artık bırakıyorum.”

“ O cehennemden ayrıldıktan sonra, neler oldu tam olarak hatırlamıyorum. Aslında bölük pörçük, rastlantısal, bilmiyorum işte. Hastalığımın arttığı dönemlerdi onlar. Bir yerlere doğru sürükleniyor gibi hissediyordum. Aslında tamamiyle öyleydi, gidiyordum. Bilinçsiz bir bilinçle. Ve, gittim...”


Bölüm III

“ Psikoloğumu değiştim geçen günlerde. Bana bir yararı olmamıştı. Ne bekliyordum ondan ve benden, onu da bilmiyorum ama yaptım. Görüntüler devam ediyor. Bazen korkuyorum. Nedensiz belki, korkuyorum işte. Küçükken olduğum gibi karanlıktan tekrar korkmaya başladım. Karanlıktayken içimi korkunç bir sıkıntı kaplıyor. Garip sesler duyuyorum. Yarın randevum var. Göreceğiz...”

“ Oradan neden korkup kaçtım ve neden çılgınlar gibi koşup durdum ve oraya gittim hiç düşünmedim. Onu orada beklemeliydim. Beklemedim. Bekleyemedim...”

“ Hep ayni şeyler. Ayni konuşma ve telkinler, seanslar, görüntüler artıyor. Görmek istemediğimi halde görüyorum. Korkularım arttı. Şimdi ne yapmalı ve nereye gitmeliyim? Bıktım. “

“Onu aradım sonra. ‘Bekle, gelip seni alacağım.’ Dedi, biraz bekledim, gittim, oraya....”


Bölüm IV

“ Muhteşem bir orman beni içine çekti. Onun büyüsüyle ilerledim, gidebileceğim, düşüp kalacağım yere kadar. Muhteşemdi. İnsanlar, insan sesleri, insan görüntüleri, kokuları, aptallıkları yoktu. Herşey saftı. Herşey oradaydı. Aradığım herşey. Görmek istemediğim şeyler yoktu orada. Bir süre sonra toprağa oturup kuşların konuşmalarını dinledim, ağaçların hışırtısını. Hava oldukça soğuktu. Birden orman küçüldü sanki ve ben oradan çıkmalıydım. Geldiğim yoldan yine koşarak kasabaya geri döndüm.”

“ Sıcak bir çay içtim ve küveti suyla doldurup içine uzandım. Saçma sapan telkinlerden, doktorlardan çok sıkıldım. Gerçekten görmek istemiyorum artık, gözlerimi kapayıp uyuyunca, herşey yine orada.”

“ Kar yağmaya başlamıştı, incecik damlalar halinde dans ediyorlardı etrafımda. Sokaklarda sanki insan kalmamış gibiydi, ne güzeldi.
Şimdi gitmem gereken yer neresiydi ki ?”

“ O sanki önümden geçti az önce. Yoktu ama vardı sanki. Pencerenin dışında bir yerlerde.”

“ Kar evlerin camlarına dokunuyordu. Herşey bir anda ne kadar da hoş görünüyordu.”


Bölüm V

“ İlk kez bu kadar yüksek sesle ismimi fısıldadığını duydum. Buradan geçiyordu sanki. O kadar korunmasızdı ki sanki bir yerin ismini söyledi fakat anlayamadım, çok hızlı konuşuyordu, belli ki titriyordu.”

“ Hava çok soğuk bu gece. Arada sırada yağıp duran karın etkisiyle ve onun soğuğuyla, önce içimi bir ürperti kapladı, sanki titriyordum, ellerim donar gibi oldu, evet titriyordum, yüksek sesle bir şarkı söylemeye başladım, sonra vazgeçtim, sonra yeniden, daha yüksesk, içimi ve donmaya çalışan bedenimi korumak için hızlı hızlı şarkı söylüyor, söyleniyordum...Sanırım...”

“ Bana yardım et, lütfen...
Yardım edebilecek misin, geç kalma,
Lütfen,
Geç kalma, artık çok
Geç...”

“ Neredeydim hatırlamıyorum, oraya girdim, param çok azdı, sabahı beklemeliydim, belki polis ? Hayır onlara gidemezdim, gidemeyecek kadar gururluyum işte.”


Bölüm VI

“ Soğuk gecenin soğuk güneşi doğdu gözlerime. Gözlerim yaş içerisindeydi. Sanki ellerim donmuştu ve sanki sarhoştum.”

“ Orada çok ucuza içki bulup içtim. Masanın üzerinde uyandım. İğrençti, kendimden tiksindim. Üzüldüm, üzülmüştüm. Gereksiz bir saçmalık, inat, gurur, palavra !”

“ Çok yorgunum ve bu gün dışarıya çıkmayacağım.”

“ Çok ama çok bitkin bir durumdayım, onu aramalı mıyım?”

“Arayıp gelmeyeceğimi söylemeliyim.”

“Arayıp oraya gitmek istediğimi söylemeliyim.”

“Şimdi !”

“Yapabilecek miyim, beni durduran nedir ?”

“ Evet işte !”

“ Evet...”


Bölüm VII

“ Söyledim...”

“Evet söyledim.”

“Sanki ne değişecekti ki...ne değişecekti ki ?”

“Belki yeniden aramız düzelebilirdi, bilmiyorum, aslında biraz ürküyorum, artık yavaşça birşeylerin sonuna yaklaştığımı hissediyorum, korkunç mu? Hayır, kesinlikle hayır.”

“ Evet değişecekti, saçmalıklardan kurtulacaktım. Fakat, başka şeyler daha vardı sanki, hissettiğim, hissettiğimi sandığım. Ne olduğunu tam söyleyemem, biliyorum ama bilmiyorum işte. Hızla, hızla bir sona doğru gitmekteydim. Mum hızla eriyordu, akan nehirle sürüklenen minik taşlar sonunda denize ulaşıyordu, deniz görünmüştü...”

“Hiçbir şey değişmedi ve ben son kez kaçtım. Belki de ben, garip bir yaşam kırıntısının, geriye kalan ıslak, hüzünlü ve içerisinde huzuru bir türlü barındırmayan ilginç bir şekilde tekrarlanan ya da olmayan, yaşadığını, yaşadığımı sanan bir, bir, bir şeydim işte. Zaten ‘bir ceza’ ya da ‘tanrısal bir ceza’ya inanmıyorum, öyle birşeyin olmadığını şimdi biliyorum, herşey olması gerektiği zaman ve yerde olur, yani meydana gelir. Şu anda belirgin birşey değil benim için ama belki onlar da bizlerin seçimidir?”


Bölüm VIII

“ Bunu ben mi seçmiştim? Ben mi? Ben bir deli miyim? Bu benim seçimim miydi?”

“ Evet, seçim benimdi.”

“ Bilmiyorum, belki de, evet seçim benimdi.”

“ Ve, son kez seçimimi yapıp gittim.”

“ Ve bunun sonuçlarının ne olduğunu görmeye başladım. Artık anlıyorum.”

“ Seçim...Sonucunu tam kestiremesem de. Oldu.”

“ Biliyorum...artık...kesinlikle...Onu, gördüm.”


Bölüm IX

“ Ölümden bahsetmek hoş değil birçok yaşayan ve kendilerine ‘insan’ adını veren vahşi canlılar için. Ona inanmamaya çalıştım uzun bir süre. Gerçek olmadığını varsaydım. Fakat, bir çoğunuzda bilirsiniz ki, o ne yazık ki gerçek !
İnanmam zor olmadı benim. Daha çok zorunda kaldım, dış ve iç etkenlerden dolayı. Benim gibi olmasa bile siz de göreceksiniz onu. Soğuk ormanlar, soğuk ve sık ormanlar, karlı ormanlar, üzerinde helikopterin defalarca gezdiği ve aradığı şeyi göremediği.
Ölüm! Yine O!..Tıpkı doğum gibi. Bir süre hiçbir şey hatırlamıyorsunuz.
Ölüm.
İşte. O.”

“ Onu gördüm. Aslında tek istediği şey yardımdı. Ona yardım edemedim. Edemezdim de. O çoktan gitmişti. Gitmiş ve bulunmuştu galiba ama her nedense geri gelmişti, bilinçsizce. Gördüğüm O’ydu. Bildiğim. Ben, O. Şimdi yardım isteyerek tekrar bir şans elde edebileceğini düşünüyor belki, ya da yaptıklarını ya da hatalarını haklı çıkarmaya çalışıyor/(du) belki.
Yine de, o beni korkuttu önce fakat sonra, hayır, hatta ona alıştım, ilginç de olsa ,evet, öyle.”


Bölüm X

“ Evet. O. İlginç. Alışmıştım.”

“ Artık çok üzgünüm, ona yardım edemedim.”

“ Yardıma ihtiyacım vardı. Fakat, ben, kendime yardım edemedim.”

“ Buna alışmam zor olacak, ne yazık ki.”

“ Anlatmalıyım.”

“ Anlatmalısın, inanmasalar da bunu duymalılar.”


Bölüm XI

“ Onunla tanıştım. Onunla tanışmam benim bu dünyadan ayrlımam demekti ve bu gerçekleşti. Önceleri ne olduğunu bilemedim. Kavrayamadım. Fakat, gerçek eğer var ise, ki benim durumum bu sanırım, Ben gerçeğim. Ben gerçektim.(hala öyleyim)
Artık bu dünyada değilim. Ben, ‘Ben’liğimi yitirip, görünmez oldum, O’na gittim. Rüyalarına girdim. Onu korkuttum belki de, bana yardımcı olmasını istedim. İstediğim tek şey kendimden nefret etmememi sağlamasıydı bir şekilde. Sanırım başardı, doktorları, psikologları, ona deli derken o aldırmadı. Onu neden seçtiğimi tam olarak bende bilmiyorum. Fakat onda olan birşey beni çekti. Sanırım bu, evet, bana inanmasıydı.
Bir hayalete kaçınız inanırsınız ki? Kaçınız hiç görmediğiniz bir adamın sesini beyninizde duyduğunuzda onu anlamak istersiniz ve kaçınız ona ve bana inanırsınız ki ?
Kaçınız kalbi yaralı, ruhu yaralı, eski bir üniversite öğretim üyesi olan umutsuz bir alkoliği reddetmeden önce anlamaya çalışır ki?
İşte onu ben bundan dolayı seçtim. Onu istemeden de olsa korkuttum, üzgünüm fakat ona benim cansız bedenimin nerede ve ne halde olduğunu söyledim. Evet sonunda, hep kaçan ben, sonunda bulundum. Bulunmam hiçbir şeye yaramadı çünkü yırtıcı hayvanlar ve hava şartlarından dolayı tanınmaz haldeydim. İmdadıma son kez de olsa teknoloji yetişti. Bulunan cansız bedenimin benim olduğu ancak DNA testinden sonra onaylandı. Evet, artık ben kurtulmuştum. Acılarımdan, alkolizmden, insanlardan aslında o bedenden.
Bana yardım eden o ‘bayan’ oldu. O artık rahat olacak ve ben de öyle. Ölümlü bedenim çoktan çürümüştü soğuk ormanın içersinde bir bank üzerinde, yerde de iki-üç şişe vodka vardı, yolculuk öncesi içindi. O zaman bilmiyordum. Artık biliyorum.
Reddettiğimiz ve inanmadığımız birçok şey, bir çok şey...Neyse...Herkes bunu görecek...Görmek uzun zaman alsa da.
Artık rahatım. Size iyi geceler! Oysa,
Güneş, hiç batmayacak olan güneş, benim için henüz doğdu....
Onu bekletemem......”

31 Temmuz - 14 Ağustos
2000-2004
22 Şubat 2010

© Emre Karahasan

1 yorum:

  1. Ahh Tanrı... Beni öldürmeyi bile beceremeyen, Beceriksiz Tanrı!

    Patron. Bi harikasın..
    ^^

    YanıtlaSil