22 Mart 2010 Pazartesi

Hayat'a...

karanlıktı oyuna başladığımız
an ve zaman. kimsesiz ve yalnızdık
şarkılar söylerken hayat
kendi kendine,
sadece kendi sesini işitir,
ne duyar ne de görür
bizleri, ya da kendi dışındakileri.
o, cazibeli ve küstah
yalancı ve güzel,
boyun eğmez ve kendinden başkasının
şarkısını dinlemez...

tek tek gelir ruhlar,
onun cazibesine kapılıp
oyunlar oynamak ve
şarkılar söylemek için.
o takdir etmez hiçbirini,
ne oyunları , ne oyuncuları
ve ne de okunan şarkıları...
kendi içlerine haps eder onları
ardından yok eder
hiç farkında olmadan ve
aldığı zevkin farkına varmadan...

karanlığa doğarız biz.
ve biz kimsesiz...

gizli ve garip hayallerin
peşinde koşarız.
kan ağlar döl yatakları
ruh belirir ve yaşama dönüşür
hayata akar kan,
kan azalır ve yardım etmez o cazibeli fahişe
onun yasası yoktur
var gibi görünse de...

ve, hissederim ben acıyı ruhumda
benden de ötedir O,
ruhunda ve bedenindedir isyan
ve bitmeyen acı....(o’nun ona yaptığı)

nice geceler gündüzlere karışır
gündüzlerse geceye,
ay, yıldızlara,
sonbahar ilkbahara ve kışa.
hep ayni melodiyi söyler durur
kör, sağır,ve dilsiz...
ne yüce bir oyundur o,
oyun içerisinde bir oyun,
komedya içerisindeki
tragedya...

ve oyun başladı karanlığın
sisli ve loş aydınlığında
geride birkaç çığlık kaldı,
ağlayış ve kahkaha.

gizemli sessiz yalancı
söylerken kendi şarkısını
aşağıladı kendi kendisini
farkında dahi olmadan.

karanlık bir oyuna açılır
tüm perdelerimiz.
gözyaşlarımız yetersiz,
o, bir şey veremeyecek kadar
cimri ve kendini beğenmiş,
ve çaresiz...

şarkım ve şarkımız
aşacak onun şarkısının sesini
ve onun yerine geçeceğiz biz...


2000 – 2010

© Emre Karahasan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder