tag:blogger.com,1999:blog-85398899747482665732024-02-02T23:17:31.587+02:00Geceye Ait...nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.comBlogger46125tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-71636363703402250122014-02-11T12:24:00.000+02:002014-02-11T12:24:19.200+02:00Aslında siktir etmelisin "iyi olmayı"<br />Anlamsızlığını kavramış olman gerek <br />Her nefes alıp verişte<br />Sadece "var olmanın" uçsuz bucaksız karanlığında<br />Sessizce fısıldayarak ağlarken<br />Gölgelerine, mumlar söner.<br />Onlar söner ve gözyaşların senden<br />Habersiz kendi pınarlarından taşar.<br />Geriye ne kalır ki?<br /><br />2014 - Ocak<br />© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-42429282839264538202012-10-17T11:56:00.001+03:002012-10-17T11:56:39.669+03:00kıbrıs'ın kuzeyinde...<br />
<div class="MsoNormal">
kıbrıs'ın kuzeyindeki "bakan"ların aslında hiçbir
şey göremediği, deniz aşırı bir ülke tarafından yönlendirildiği gerçeği aslında
ne kadar acı. </div>
<div class="MsoNormal">
<br />
"bakan"lar, bakmaktan aciz, "bakan"lar kendilerini dev
aynasında görüp durmakta, oysa sadece memur değiller mi onlar ? kıbrıs'ın
kuzeyindeki halk'ın seçtiği (!), (onların önündeyken tanrı katında dururmuş
gibi durulması gerektiği) memurlar.<br />
oysa "bakan"ların "baş"ı olan kafa tokuşturmak dışında ve
"şükran" edebiyatına katkılar yapmakta her gün, h e r g ü n ! sabah ,
akşam.<br />
<br />
kıbrıs'ın kuzeyindeki başkent çöp şehir olmaya hızla ilerlerken,
"bakan"ların "bakamayan" başı görmeğe çalışmıyor bile
görmesi gerekeni.<br />
<br />
kıbrıs'ın kuzeyi üşüyor serin esen rüzgarla...<br />
kıbrıs'ın kuzeyi bekliyor...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<span style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit;">© Emre Karahasan</span></span><br />
<br />nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-75820012340999122922012-06-24T02:37:00.004+03:002012-06-24T02:37:34.042+03:00Şehir ve şehir.Üzerime doğru yıkılıyor şehir.<br />
Gecenin karanlığında<br />
parlayan ışıkları<br />
dudaklarının dudaklarımı<br />
keşfe çıktığı an gibi<br />
Yüzlerce volt elektrikle<br />
Sallanan titrek ruhlar gibi,<br />
Üzerime doğru<br />
Çöküyor tüm şehir.<br />
<br />
Şehir üzerime geliyor<br />
Kahkahalar uzaklaşıyor<br />
benden,<br />
Sessizlik arıyorum<br />
Gözlerinde hayatın ışığını<br />
İçime çekmişken.<br />
<br />
Boğuyor beni şehir<br />
Yok Ediyor yaşanmamışlıklar<br />
Gölgeler ve uzaklıklar ve uzun<br />
Yıllardır salınan ruhlar ve<br />
daha sonra salınmaya başlayanlar.<br />
<br />
Gölgemden korkutuyor beni<br />
bu şehir.<br />
Ter kokularıyla,<br />
Karanlık gölgelerle dolu<br />
Bu şehir ürkütüyor<br />
<br />
Yakılan tütsülerin dumanı<br />
Saçlarının arasına karışıyor<br />
İtaat etmiyor ruhlar<br />
İsteklerine beynin.<br />
<br />
Söylenmemiş sözler ve sözcükler<br />
Yine de, belki de ve nedensizce<br />
ve, ve gerçekten, ve dolunayın şehvetinden,<br />
yansıyıp bedenlerimize,<br />
Nasıl diyebilirim ki,<br />
Usulca,<br />
Ruhumu becerdiğini ?<br />
<br />
Yıkılıyor şehir<br />
Üzerime doğru.<br />
Dokunuşlarının hafifliği<br />
Yok ederken zihnimi.<br />
<br />
<br />
Yıkılıyor şehir,<br />
Üzerime doğru.<br />
İtiraf edemediklerim<br />
dayanınca ruhuma,<br />
Ve sen satmışken ruhunu<br />
Çok uzun yıllar önce.<br />
<br />
<br />
Şehir,<br />
Çöküyor<br />
Üzerime<br />
Tüm<br />
Ağırlığıyla.<br />
Kalkamayacağım<br />
Biliyorum.<br />
-belki de!-<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
© Emre Karahasan</div>
<br />
-belirsiz bir zaman 2011'de.-<br />
<br />
<br />nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-79116674886731977352012-05-11T23:51:00.005+03:002012-05-11T23:52:27.796+03:00Lefkoşa<span style="background-color: black; color: white; font-family: Times, 'Times New Roman', serif;"><span style="line-height: 14px; text-align: left;">11 Mart 2012 saat 23:21'</span><br style="line-height: 14px; text-align: left;" /><span style="line-height: 14px; text-align: left;">Evin önünden akan lağım ve sel suları başkent Lefkoşa'yı daha da kanatıyor.</span><br style="line-height: 14px; text-align: left;" /><span style="line-height: 14px; text-align: left;">Öğlen başlayan yağmur bizim bölgedeki birçok evin içinde ne yazık ki...</span><br style="line-height: 14px; text-align: left;" /><span class="text_exposed_show" style="display: inline; line-height: 14px; text-align: left;"><br />Şu an kaldırımla bir olarak akıyor lağım ve sel suları başkent Lefkoşa'da yıl 2012, 11 Mart gecesi, yıldızlı bir gecede lanet politikacılar uyuklarken koltuklarında.<br />Politikacılara birazdan Lefkoşalılar da katılacaktır elbette.<br />Henüz kimlere küfür etmem gerektiğine karar veremedim ne yazık ki.<br />İlk nereden başlasam(k)?<br /><br />Lefkoşa'yı böylesine kanatan kimler?<br />Lefkoşa'ya bunu yapan kimler?<br />Lefkoşa'ya bunu yapanları, yapacak olanları belirleyen kimler?<br /><br />Yıl 2012 aylardan mart günlerden onbir.<br /><br />Çok fazla etkilenmiş sayılmam fiziksel olarak başkent Lefkoşa'nın içini kanatan lağım ve sel sularından.<br />Ciddi şekilde defalardır(!) lağım ve sel sularından etkilenen insanlar ve çocuklar var ne yazık ki az ileride. Evlerinin sokak ve bahçe kapıları açık, evin içerisinden akıp giden lağım ve sel sularını izliyorlar çaresizlikle.<br /><br />Bunun hesabını ödeyebilecekler mi, ödemesi gerekenler?<br />Yoksa yine "sizin yanınızdayız" dedikten sonra siyah bir Mercedes'e binip cebinden Iphone'unu çıkarıp arabayı süren kişiye, "klimayı aç, sıcak oldu" mu diyecek ?<br /><br />Aylardan mart, yıl 2012<br />Başkent'e yağmur yağdı * Kanlıdere'yle birlikte bizi de kanattı.<br /><br />Lefkoşa değil aslında kanayan, kanattıkları.<br />Sel yada lağım suları yada birikmiş tonlarca çöp değil yaralayan.<br />Belkide,<br />Lefkoşa'ya bunu yapanları, yapacak olanları belirleyenlerdedir yaralayıp kanatan.<br /><br />Lefkoşa küskün.<br />Lefkoşa intihar ediyor.<br /><br />© <a data-hovercard="/ajax/hovercard/user.php?id=100002396083433" href="https://www.facebook.com/emre.karahasan.7" style="cursor: pointer; text-decoration: none;">Emre Karahasan</a><br /><br />* (bkz. Tutmuşum Ellerini (Yediveren Düşleri) - Acar Akalın / Ahmet Okan )</span></span>nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-10228619504223419192012-05-07T15:08:00.003+03:002012-05-07T15:20:17.556+03:00<h2 style="text-align: center;">
<span style="color: red; font-family: 'Courier New', Courier, monospace; font-size: x-large;">Code Name Venus / Kod Adı Venüs</span></h2>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg16yL4tSVU4GHvecPt71EuXG8qOnLKJX6JIGG_4GLpXlL55JOCOR33PU8TAVbu_Qf6g5M9l10GsEr8_j1p3s9hay6VthL5W7KE9YoehZugKO9Tls66qjF7hu8-OLUxrafk-TIdPwN78EsZ/s1600/photo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="color: red;"><img border="0" height="182" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg16yL4tSVU4GHvecPt71EuXG8qOnLKJX6JIGG_4GLpXlL55JOCOR33PU8TAVbu_Qf6g5M9l10GsEr8_j1p3s9hay6VthL5W7KE9YoehZugKO9Tls66qjF7hu8-OLUxrafk-TIdPwN78EsZ/s320/photo.jpg" width="320" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: white; font-size: x-small;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><span style="background-color: black;"><span style="line-height: 14px; text-align: left;">Kıbrıslıtürk yönetmen Tamer Garip’in ilk filmi “Code Name Venus - Kod Adı: Venüs” Yakın Doğu Üniversitesi ana sponsorluğunda çekildimiştir.</span><br style="line-height: 14px; text-align: left;" /><br /><span style="line-height: 14px; text-align: left;">21 Mayıs 2012 'de Cannes (Fransa)'da ilk gösterimi yapılacak olan film, 24 Mayıs 2012'de yine Cannes'da ilk izleyicisiyle buluşacaktır.</span></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><span style="background-color: black;"><br style="line-height: 14px; text-align: left;" /><span style="line-height: 14px; text-align: left;">Çeşitli yarışmalara katılacak olan Code Name Venus / Kod Adı Venüs, Eylül 2012'de Kuzey Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa'da toplam 250 sinemada ayni anda izleyici karşısına çıkacaktır.</span></span>
</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;"><span style="background-color: white; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 14px; text-align: left;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red; font-size: x-small;"><span style="background-color: white; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; line-height: 14px; text-align: left;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="color: red; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: x-small;"><span style="line-height: 14px;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXC-jiNv6WCnOiV-JQzSGqDecuTDc7hAkz9TZ79eZifKxHAop5eCr9trjuUBJ31IK7NL-4XGWm4o1bBzpYz0n44UenfX2SjMDbeQ4uM5mxESUcwHGzVllxCarQNiqopyStJusvySmlg_CE/s1600/afis_tr_yazisiz_.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="color: red;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXC-jiNv6WCnOiV-JQzSGqDecuTDc7hAkz9TZ79eZifKxHAop5eCr9trjuUBJ31IK7NL-4XGWm4o1bBzpYz0n44UenfX2SjMDbeQ4uM5mxESUcwHGzVllxCarQNiqopyStJusvySmlg_CE/s320/afis_tr_yazisiz_.JPG" width="227" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black;"><span style="color: white;"><span style="line-height: 15px; text-align: left;"><span style="font-family: 'Courier New', Courier, monospace;">Filmin başrollerini Jolie M, Cengiz Bozkurt, Jonny Lee-Kemp ve Serhat Harman’ın paylaştığı film 1940’lardan günümüze Kıbrıs’ta yaşananları casusluk ve aşk hikayeleri eşliğinde anlatıyor</span></span><span style="font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 11px; line-height: 15px; text-align: left;">.</span></span></span>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div>
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyLBC1zJ-c1MCggl4wqPD_OUKGD2LQd37ah99dwOrvjUN2Ix3nOsuJbVR_PHUNk8x36mVYCYuXVbabZAawuJT2Zw83lnpoOv-AwiPbghuoUSyYdP6fz22kGnUAOT3ELb8I_0Np9TbaSMlX/s1600/afis_en_yazisiz_.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="color: red;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyLBC1zJ-c1MCggl4wqPD_OUKGD2LQd37ah99dwOrvjUN2Ix3nOsuJbVR_PHUNk8x36mVYCYuXVbabZAawuJT2Zw83lnpoOv-AwiPbghuoUSyYdP6fz22kGnUAOT3ELb8I_0Np9TbaSMlX/s320/afis_en_yazisiz_.JPG" width="228" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;">Senaryosu Tamer Garip, Emre Karahasan ve Benedict Schillemans tarafından yazılmıştır.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;">Filmin Müziklerinden bazıları...</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><a href="http://www.blogger.com/"></a><span id="goog_1907520932"></span><span id="goog_1907520933"></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;">- <span style="line-height: 18px; text-align: left;">"Gamilia" - Arany Zoltán</span></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; line-height: 18px; text-align: left;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><span style="line-height: 18px; text-align: left;">- </span><span style="line-height: 18px; text-align: left;">"Missed You" - Can Gox ve Erdem Tarabuş'un söz/müziği,Can Gox'un vokaliyle .</span></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; line-height: 18px; text-align: left;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><span style="line-height: 18px; text-align: left;">- </span><span style="line-height: 18px; text-align: left;">Acar Akalın/Süleyman Osman - "Hoşçakal" - "Bir Acar Akalın Projesi" albümünden.</span></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; line-height: 18px; text-align: left;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black;"><span style="color: white; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><span style="line-height: 18px; text-align: left;">- </span><span style="line-height: 18px; text-align: left;">"MEY ZAMANI - TIN ORA POU TA PINO" - OKEANOS Greek Ensemble </span></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: black; color: white;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: white;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiO0DgeGWStDb-WOzM2wCmnqYyDSbpAMNcjtduZLtngHl_AIbMxeUfcvnaOIwaJj30K3yIc3pcdSVpGcrK2Iy6mbHw94EzwYz2miadneLPholftlX57CFR3K9vhQhtw8AKeHycS4yGPJNOG/s1600/562212_213505598749569_157394761027320_288594_1947962362_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiO0DgeGWStDb-WOzM2wCmnqYyDSbpAMNcjtduZLtngHl_AIbMxeUfcvnaOIwaJj30K3yIc3pcdSVpGcrK2Iy6mbHw94EzwYz2miadneLPholftlX57CFR3K9vhQhtw8AKeHycS4yGPJNOG/s320/562212_213505598749569_157394761027320_288594_1947962362_n.jpg" width="228" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><a href="https://www.facebook.com/CodeNameVenusthemovie" target="_blank">Code Name Venus Facebook Official Page</a></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;">&</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><a href="https://twitter.com/#!/CodeNameVenus" target="_blank"><span style="color: red; font-family: 'Courier New', Courier, monospace;">Code Name Venus Official Twitter Page</span></a></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: red;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-63898405547645786232012-03-27T01:34:00.001+03:002012-03-27T02:13:32.307+03:00.............................<br />
<br />
Nefret kendi yüzünü gösterir<br />
Dolunay sabaha karşı<br />
Işıldayınca bulutları yarıp.<br />
Bombalar patlar beyinlerde<br />
Acı seninle savaşır ve sevişirken...<br />
<br />
Geçmişi olmayan bir beden gelir<br />
Geleceğe doğru belirsizlikten,<br />
Belirsizlikten de ölüme.<br />
<br />
Taşlar kırılır...<br />
Ve ağlarlar.....<br />
<br />
Yalansızlığın yalanları<br />
İçerisinde çırpınırken,<br />
İnançsızlığa yenilir tüm inançlar<br />
Bir kalenin yıkık duvarları arasındayken, sen.<br />
Gözünden süzülen bir damla kanlı gözyaşıyla,<br />
Yüzlerce soru beyinlerde cevapsız,<br />
Ve kuralsız ve ölümsüz<br />
Ve inançsız...<br />
<br />
© Emre Karahasan<br />
<br />
2004-2012nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-42700024954754638092012-03-27T01:21:00.000+03:002012-03-27T01:21:18.392+03:00Monolog IINe acı ne de ölüm var,<br />
Varolmayan fakat var olan masalların<br />
Tozlu sayfaları arasında.<br />
Herşey bir parçası Gerçeğin yalanlarının belki de.<br />
Bir rüyadır hayat<br />
Kendi içerisinde kendini yaşadığı<br />
Ve kendi kendisini<br />
Yok ettiği,<br />
Ne melekler ne de masallar var şimdi,<br />
Kendi yoklukları içerisinde yok ettiler kendi kendilerini.<br />
<br />
Yakarışlar yersiz,<br />
Gülünç ve kimsesiz,<br />
‘Ben’ ve ‘Aşk’ kaldı sadece <br />
Geriye kalan, yalanlardan<br />
Tatlı kabuslarımızdan ve<br />
Kabusumdan...<br />
<br />
Bulutlar hızla yaklaşıyorlar<br />
Şehir denen çürümüş organizmanın<br />
Üzerine. Bir tufan gerek<br />
Tekrar, dönebilmemiz için geriye....<br />
<br />
Dudaklarımın arasında bir gitan<br />
Yol alıyorum<br />
Geceden sabaha,<br />
Sabahtan da geceye doğru hızla.<br />
Ego savaşır 'Ben'ile<br />
Bazen Ben kazanır<br />
Bazense Ego. Alkışlar ve kahkahalar,<br />
Alt ve üst.<br />
Kapıların aralanmasına <br />
Ne kadar kaldı ki?<br />
Onlar ki derinlerde saklı<br />
Ve tozlu,<br />
Aşılmalı aydınlık dehlizler<br />
Yıkılmalı kuleler,<br />
Ve kanlı topraktan fışkırmalı<br />
Nergisler,<br />
Yol gösterirken büyünün tanrıçası.<br />
Melekler kadar gerçek,<br />
Melekler kadar yalan,<br />
Melekler kadar Ben ve Sen...<br />
<br />
© Emre Karahasan<br />
(çok eski ve şimdiki zaman)nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-34949410372104416122011-09-09T04:11:00.002+03:002011-09-09T04:11:56.616+03:00kitapdileğimi tutup içeriye girdiğimi hatırlıyorum ama dileğimin ne olduğunu hatırlamıyorum şimdi. büyük ihtimalle çok önemli değildi, hatta dilek bile sayılmayabilirdi. elimizde gitanes paketinden henüz çıkmış birer “gitan”la birlikte içeriye daldık bardan. diğer elimizde gitar, sevgilim bizim ardımızdan girdi elinde “silk cut”la, bizim sigaramızın kokusu onun parfüm kokusunu bastırıyordu.<br />
hava boktandı. hava nemliydi. biz boktandık, hayat boktandı, biz gençtik o zamanlar ve genç olduğumuzu fark etmemiştik, gölgeler karışıp duruyordu zihnime, biz gençtik oysa yüzlerce yıl yaşamış gibi ama bebekler kadar da şaşkındık dünyada olanlara.<br />
<br />
bara doğru yanaşıp “2 bira ve 2 shot vodka” dedim gülerek cevap verdi bardaki çocuk ve arkasını dönüp gidip bize birer efes açtı sonra smirnoff’u shot bardaklarına doldurdu biz barı geçip sahneye doğru yürürken. sevgilim bar taburesine oturup mutsuz da olsa ona göre yaptığım salaklığı izlemeye koyuldu.<br />
hava boktandı. hava nemliydi. biz boktandık, hayat boktandı, biz gençtik o zamanlar ve genç olduğumuzu fark etmemiştik, politika ebemizle birlikte bizim zihnimizi, ruhumuzu becermiş gitmişti, gölgeler karışıp duruyordu zihnimizde, biz gençtik oysa, yüzlerce yıl yaşamış gibi hissediyorsak da, çılgın bebekler kadar da şaşkındık dünyada olanlara. hayat sallayıp atmaya çalışıyordu bizi, oysa o zamanlar daha uysalmış hayat.<br />
<br />
barın sonunda, başında yeşil bir sarıkla önünde hiç içilmemiş bir bira ve soda duran bir adam vardı. ilk bakışta ilgi çekmiyor gibi görünse de aslında herif ilgi çekiciydi. başıyla selam verdi bize biz mikrofonları standlarına yerleştirmeye çalışırken. herifi tanıyor gibiydim ama böyle değildi. belki de tanımıyorum diye düşünüp devam ettim yaptığım işe ve biten gitan’ı kül tablasında söndürürken. soda bitmiş ama fıçı bira olduğu yerdeydi. herif gerçekten ilginçti. bizi tanıyor gibiydi. gülümseyerek izliyordu etrafını.<br />
sahneyi hazırladıktan sonra bara doğru yönelip sevgilimin “çok içme lütfen” demesinin ardından ona gülümseyerek dudağına bir öpücük kondurup önce shot ve ardından biranın yarısını içince herifin yanımda belirdiğini fark ettim. selamlaşma faslının hemen ardından, biz birer sigara yaktık ona da uzatınca, o da “yok ben bıraktım” dedi mütevazi bir şekilde, başındaki yeşil sarığı düzeltirken.<br />
<br />
çok uzun yıllar önce tanıştığımızı anlattı, sanki hatırlar gibi oldum bir an, onunda içtiği dönemlermiş o zamanlar, “ben o zamanlarda asılı kaldım ama o devam ettirmedi” diye düşünürken, “ben”dedi, “şimdi o’na inanıyorum !” , “ne güzel şeydir inanmak, keşke başarabilsek be abi.” dedidiğim anda, yok “inanmak iyi değil.”dedi...bir an burup “nasıl diyorsan, öyledir.” dedim sevgilimin gözüne bakarken.<br />
konu birden değişti...<br />
“çocuk...”dedi bana, “bir kitap var ki, okudukça bitmiyor...bir kitap ki dinledikçe dinliyorsun, her yerde...bitiremedim...yıllardır.” bizimle gelen ve konuya sonradan katılan arkadaş sordu, “niçin be abi bitiremedin...çok zor? yoksa çok mu felsefik?”<br />
“bekleyin...”dedi....ve çıkıp gitti...<br />
<br />
o gece gelmedi...geleceğini ummuştum aslında. aradan yanlış hatırlamıyorsam dört hafta falan geçmişti, biz yine akşam üstü yine ayni seremoni içerisindeyken barın aralık duran kapısından o çıkageldi. bize selam verip, kola ve bira istedi. onu izliyordum. o barın duvarında belli bir noktaya bakıyor birşeyler mırıldanıp susuyor ve arada kolayı içip, birayı koklayıp barın üzerine bırakıyordu. sonra bir sigara çıkardı, onu da koklayıp paketine koydu.<br />
sesleri ayarlamıştık, gitarların akordunu son kez yaptıktan sonra onun yanına gittim, selamlaşmanın ardından “geçenlerde çıktın geri dönmedin be abi” dedim ona, bana gülümseyip “kitap okumaya gittim, onun için gelemedim kusura bakma”dedi. “e nasıl artık bitirdin heralde kitabı” deyince, “yok orda dur” dedi ciddi bir sesle, “sen gördün mü o kitabı?”, “yok ama ismini söylersen belki bilirim” deyince, “evet mutlaka bilirsin”dedi.<br />
“nedir?”dedim tekrar eden bir merakla bir ‘gitan’ yakarken ve dumanını üfledikten hemen sonra.<br />
“pink floyd.” dedi.<br />
“pink floyd?” diye tekrarladım.<br />
“evet pink floyd.”dedi tekrar.<br />
“kaç sayfa bu kitap?”diye sordum.<br />
“onaltı.”dedi.<br />
“onaltı?”diye tekrarladım derin bir nefes çekerken.<br />
“evet onaltı, sadece onaltı ve bu kitabı onaltı yıldır bitiremedim.”dedi.<br />
“evet zor olsa gerek”gibisinden birşeyler geveledim sanırım onu ve onun ruh halini anlamaya çalışarak.<br />
“pink floyd.”diye tekrar etti sırtıma vurup arkasını dönüp giderken.<br />
“abi, bu gece kal bari dinle”dedim...<br />
“çağırdılar, gitmeliyim ben”dedi...<br />
ve gitti...<br />
<br />
geri gelmedi.<br />
onu o günden sonra hiç görmedim...<br />
(uzun yıllar geçti...)<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-70755642148344766872011-08-29T13:09:00.001+03:002011-08-29T13:09:59.159+03:00PeriPerilerden uzak, <br />
periler uyuken,<br />
ve biz intihar etmemeye çalışırken <br />
ve gece üzerimize çökerken,<br />
perimi özlerken, <br />
söylemeli yine de<br />
iyi geceler...<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-85524689434692861842011-08-23T23:16:00.000+03:002011-08-23T23:16:46.560+03:00saçlarındaki deniz tuzunu....saçlarındaki deniz tuzunu <br />
hissetmek isterdim,<br />
güneşli bir sabah<br />
gözlerimizi yeni açtığımızda<br />
birbirimizin terine bulanmış <br />
dudaklarımız tekrar öpüşürken<br />
ve pencereden hafif bir rüzgar eserken.<br />
<br />
sana iyi ki doğdun ve<br />
buradasın şimdi diye<br />
fısıldayıp kulağına,<br />
dudaklarına dokunsa dudaklarım,<br />
ve gözlerine bakıp söylesem,<br />
sevdiğimi seni, hiçbirşey <br />
beklemeden senden,<br />
garip ve farklı ve acımasız aslında <br />
değil mi.<br />
<br />
Sadece...sadece...<br />
<br />
© Emre Karahasan<br />
nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-1801423721372995422011-08-04T13:20:00.008+03:002011-08-14T03:25:17.441+03:00Gitmek?1. Bölüm<br />
<br />
“Ben Gidiyorum,<br />
Beklememek daha iyi ve kolay...<br />
Sana yazacağım, yazmam gerekenleri...O zaman kadar kendine iyi bak...” <br />
Elimde tuttuğum notta bunlar yazılydı. Gitmeden önce bana son yazdığı...<br />
Ne olduğunu anlayabilmem için iki üç defa daha yavaşça okumam gerekti.<br />
Gitmişti...Söylemişti, kurtulması gerekiyordu, beni benimle bırakıp, gidebileceği en uzak yere doğru.<br />
Hala canım yanıyor biliyor musun? Kanıyor sanki hala ruhum, bedenim titreşimsiz kaldı sanki, gözlerim ve kulaklarım zihnime oyun oynuyor ya da zihnim onlara, bilmiyorum aslında çoğu zaman bildiğim birşey yok gibime geliyor, gölgeler beni eziyor geceleri, geceler aydınlanıyor soluk ışığıyla odamın ve içki şişeleri ve sigara paketleri ve yine gölgeler ve kirli giysiler ve yiyecek kırıntıları ve fotoğraflar zihnimde çektiğim ve sevişmelerimizden kalan terli çarşaflar, izmaritlerin doldurduğu kül tablaları, göz yaşlarımı sildiğim ellerim, milyonlarca defa okuduğum notu, deliler gibi ne yazdığımı bilmeden yazdığım yüzlerce sayfa, O, O’nun görüntüsü. Yok.<br />
<br />
Bunu bekliyordum, bir gün olacaktı, hazırlanmıştım, günlerce....olmadı başaramadım işte.<br />
Beni benimle bıraktığında benim için üzüldüğünü biliyordum kendinden çok.<br />
Neler düşündüğümü bilmek istemezsin, aslında tahmin edebilirsin, çok farklı yollardan hep ayni şeyi düşünüp durup sonra vazgeçtim, çünkü bu onu üzecekti, beni terk etmiş olması onun beni sevmediği, ne bileyim hala aşık olmadığı anlamına gelmezdi ki. Biliyorum ki insan en fazla aşık olduğunda terk eder, bu saçma da olsa ne yazık ki öyle.<br />
<br />
Mavi çantanı görmediğimde anlamıştım aslında bırakıp gittiğini beni, diğerlerini de bırakıp gittiğin gibi, anlatmıştın ya, gözlerinden hafifçe damlalar süzülürken ellerimizde kırmızı şarap kadehleri, ağlarken kendimize ve kanarken kendimize, anlatmıştın geride bıraktıklarını ve evet sıra bendeydi...seninle kanadıktan sonra kanama sırası...bendeydi... “yağmur” yağmıyordu, şarkısı çalıyordu sadece...kanama sırası bendeydi ve kanamıştım beklediğim gibi, istediğin gibi...<br />
<br />
Beni dinlemiyorsun aslında, ama anlatacağım...sana...senin dışında kimsem kalmadı ki...Senin dışında sadece alkol ve tütün ve bir de zihnimin bana oynadığı oyunlar kaldı.<br />
Sanki geceleri mumlar yanarken elinde şarap kadehi veya şişeyle geçip gidiyorsun gözlerim kapalı otururken yanımdaki koltuktan içeriye doğru.<br />
Yatak odasında aninden parfümünün kokusu geliyor burnuna...<br />
Olanaksız...<br />
Beni dinlememene ve dinlemeyecek olmana rağmen bunları yazmak/anlatmak da saçma aslında. Konuşacak kimsem yok senden başka, seninle konuşuyorum....<br />
<br />
<br />
Bölüm 2<br />
<br />
Notu bırakmadan önce telefonda konuşmuştuk, sesinden anlaşılıyordu burnunun aktığı ve ben gözyaşlarımı sakladım hissetmemen için.<br />
<br />
Hayatı hala anlamış değilim, gereksiz bir durum sanki. Bunların bize ne öğrettiği kimin umurunda olabilir ki yaşadığım acıyı karnımda ve kemiklerimde hissederken?<br />
Hayatın ne olduğu hakkında bir fikrim yok, olacağını da sanmıyorum.<br />
Merak ettiğim birşey var, şimdi mutlu musun? <br />
Gittin ya işte...iyi misin?<br />
Şarabın tadı sana nasıl geliyor? İçtiğin sigaranın?<br />
Yada tenin diğerine dokunurken, hatırlamıyorsun bile büyük ihtimalle.<br />
Bedenim harap durumda, beynim, ruhum. Sanki heryanım kanıyor ve kanıyor, senin uzakta olduğunu bilmek öyle hüzün veriyor ki. <br />
Saatlerce telefonun başında bekledim, günlerce, bir, sadece tek bir defa ararsın diye ve sonra içitim, sızdım, uyandım ve içtim sırf vakit geçsin diye.<br />
Gölgeler bana karıştıkça ben gölgelere karıştım...<br />
<br />
Gittin ya...İyisin değil mi?<br />
Gittin ya...Mutlu musun, bıraktın mı düşünmeyi?<br />
<br />
<br />
Bölüm 3<br />
<br />
Kaç gün geçti hatırlamıyorum, bilmiyorum aslında, öyle birşey ki, gerçekten var olup olmadığını dahi bilmiyorum. Belki zihinimin bana oynadığı bir oyundun gibime geliyor önce, hemen ardından, senden geriye kalan o son notu, yazıdığın şeyleri görüyorum kitapların arasında, oturma odasında mesela...Senden bana kalanlar, sadece onlar ve hüzün kaldı geriye.<br />
<br />
Artık tamamen inançsızım. İnandığım ve inandırdığın herşey tersine döndü yine. Seni öyle çok çağırdım ki, duymadın. Seni öyle istedim ki, olmadı...Olmuyor, bilmiyorsun, bilmeyeceksin de.<br />
<br />
Konuşacak kimsem yok senden başka, seninle konuşuyorum...<br />
Beni dinlememene ve dinlemeyecek olmana rağmen bunları yazmak/anlatmak da saçma aslında.<br />
Geriye ne kaldı ki?<br />
Benden?<br />
Senden?<br />
<br />
Ne kalması gerekirdi ki?<br />
Gözlerimden yaşlar damlıyor, sen hissetmiyorsun.<br />
Evet,<br />
Kimsem yok konuşacak senden başka, seninle konuşuyorum,<br />
Karşımda fotoğrafın, sen ve ben.<br />
<br />
Nokta.<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-49989088424489683782011-08-02T23:38:00.004+03:002011-08-02T23:39:22.021+03:00az alkollü bir gecenin....az alkollü bir gecenin<br />
hatırlattığıydı<br />
ellerimin ve ayaklarımın<br />
sıkıca bağlı olduğu <br />
<br />
az alkollü ve<br />
terli bir gecenin<br />
ilk ışıkları bir lanet <br />
gibi çöktü rüyamın <br />
son kesitine<br />
alevler sardı heryanı<br />
sen uyku<br />
perilerine yenik<br />
düşerken <br />
<br />
paralel evren <br />
ve<br />
rüyalar(ımız)<br />
ve<br />
küçük tatlı dokunuşların<br />
ve<br />
sevişmeye dönüşmese de<br />
öpüşler<br />
gözyaşlarına dönüşebilir<br />
elbette <br />
kapana kısılmışlık hissi<br />
ve<br />
gökyüzünü kaplayan<br />
gri bulutlar<br />
yaz mevsiminde<br />
<br />
az alkollü <br />
bir gecenin<br />
sabahı<br />
daha iyi olabilirdi<br />
belki de<br />
<br />
ya <br />
da<br />
yok<br />
<br />
<br />
Temmuz/Ağustos 2011<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-65898943811305882022011-06-23T00:55:00.002+03:002011-06-23T01:12:33.297+03:00HiçSöylemiş miydim<br />
Orospu olduğunu gölgelerimizin?<br />
Bedenlerimiz reddederken <br />
Bilgiç zihnimizi<br />
Ruhlar erirken<br />
Ateşiyle şehvetin,<br />
Dökülürken şaraplarla<br />
Gölgelerimiz terk eder bedenlerimizi.<br />
<br />
Gölgelerinizin orospu olduğunu<br />
Söylemiş miydiniz<br />
Kendinize?<br />
<br />
Tecavüze uğruyor zihnimiz<br />
Bedenleri geçtik,<br />
Ruhlar kapılmış fırtınaya<br />
Öldürdüklerinden beri Albatros'u <br />
Açık denizde o zavallı aptallar.<br />
<br />
Gece kabul etmez oldu bizi.<br />
Gün doğmadı gözlerimize,<br />
İhanet etti zihinlerimiz bedenlerimize<br />
Sevişirken ve <br />
erirken gölgeler usulca<br />
görmeyen gözlerimizde.<br />
<br />
Terk ettiğini söylemiş miydim bizi?<br />
Ne gölgemiz, ne biz<br />
Ne de şehvetli sevişmelerimiz kaldı<br />
geriye...<br />
Tekrarlanıp durdu zihinlerimizde<br />
Gözyaşlarımıza karışırken kanımız,<br />
Ve alkol buharlaşırken terli vücutlarımızdan<br />
Şunları tekrarlayıp durdu zihnimiz<br />
<br />
"Hiçlik, varlığa dokunmaya<br />
çalışırken<br />
kendi hiçliğini<br />
varlık<br />
olarak <br />
algıladı<br />
ve<br />
böyle oldu ve<br />
öldü.<br />
Var olan aslında,<br />
Hiç olmayan.<br />
<br />
Son.<br />
<br />
Başlangıç oldu.<br />
<br />
Ben.<br />
<br />
Hiç."<br />
<br />
-gerçekten-<br />
<br />
<br />
08.04.2011<br />
01.25<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-23234838938986432042011-04-26T10:43:00.002+03:002011-05-23T11:25:52.683+03:00noktagözlerimizde yankılanmıştı gençliğin <br />
huzursuz sesi,<br />
fısıltılar yok ederken ruhumuzu<br />
paranın ve geçmişin ve<br />
gerçeğin ve<br />
ilüzyonun ve<br />
yokluğun ve<br />
senin ve benim ve <br />
ve<br />
ve<br />
bildiğimiz dünyanın sonu kucak açarken<br />
ve zehirlerken bizi<br />
zehirlerken yeni bir yaşama kanat açarken ruhlar ve ruhlar yok olurken<br />
anılar ve, ve...<br />
<br />
sonsuz olmayı istemek<br />
tanrı ve tanrıçalardan<br />
çok şey mi olur?<br />
ne tanrı ne de tanrıça varken<br />
şarap testisinin dibine varmış ve ölüyorken ve<br />
ağlıyorken ruhun, bedenin, ve beynin, gülümsüyorken karşıda duran<br />
beden denilen et parçasına, ve<br />
herşey ona bağlanmışken<br />
ve sex bağımlısı olmuş bedenlerimizi kirli hissedip<br />
bileklerimizi kanatırsak <br />
heavy metal eşliğinde,<br />
ve ergenler aptalca gözyaşı dökse<br />
neden olduğunu bilmeden<br />
ve yıllar sonra biz ergen olmak için tapınsak kendimize <br />
tanrıdan hayır gelmez ve gelmese<br />
ve siktiri çeksek kendimize ve tanrıya<br />
öldürsek tüm melodileri bizi zehirleyip<br />
döndüren geçmişe...<br />
<br />
....until it sleeps....memory remains....<br />
....indifference.....immortality....<br />
<br />
ölümün yok oluş değil gerçek veya<br />
tekrarı olduğunu bilsek filmin,<br />
filmden sıkılınca çıkarsın ya,<br />
siktir et filmi ve yaşamı ve kendini ve ölümü ve ölümsüzlüğü ve tanrıyı ve tanrıçaları ve geçmişi ve geleceği, senden geriye kalan, ve kalmayacak olan anılardır, gözlerinin derinlerinden bize ve sana ulaşan, sadece geriye kalacak olan gözyaşlarıdır ki onlar sahtedir ve yoktur tıpkı gölgelerimize saklanan ruhlarımız gibi.<br />
senden geriye kalacak olan sadece gözyaşlarıdır ki onlar senin döktüklerindir, onların değil, onlarınki sahteyse sen gerçeksin,<br />
sen gerçeksen onlar varolmamışlardır,<br />
bir barda oturup, ellerin başının arasında, düşünürsün belki<br />
senden geriye kalan, sadece gözyaşlarıdır, <br />
senin akıttığın...<br />
<br />
belirsiz<br />
na na na nana naa...memory remains...<br />
how much difference, does it make....<br />
<br />
siktir de.<br />
siktirsin.<br />
gitsin.<br />
<br />
belirsiz<br />
<br />
gözyaşları<br />
kana akar,<br />
kan, hayata,<br />
hayat yokluğa,<br />
yokluk <br />
sonsuzluğa ve<br />
ve<br />
sonunda bir<br />
birliğin sonu<br />
......<br />
bir.<br />
birlik yok.<br />
bir...<br />
<br />
dile daha genç olmayı<br />
ölürken kendine,<br />
dile daha genç ölmeyi ölmeden,<br />
dile yok olmayı sonsuz olurken,<br />
dile sonsuzluğu gözlerinde <br />
ay parlarken, ve,<br />
ve “evet” de<br />
“merhaba”de<br />
derken<br />
görmüşken,<br />
ölmüş ve<br />
reenkarne olmuşken.<br />
<br />
anlatılanların tümü sahtedir.<br />
anlatan yalancı,<br />
korkak.<br />
sorunlu ve, <br />
gölge...<br />
<br />
.......<br />
<br />
nokta.... noktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanoktanokta....<br />
<br />
21.04.2011<br />
02:56<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-86923844963401199692011-03-26T16:36:00.003+02:002011-05-05T09:54:27.054+03:00DolunayKandırdı beni dolunay<br />
ve öğretti<br />
korkmamam gerektiğini<br />
gölgemden.<br />
<br />
Kandırdı beni dolunay<br />
ve gösterdi<br />
ne kadar uzak olduğunu<br />
özgür olmanın.<br />
<br />
Dolunay kandırdı beni<br />
elimde şarap kadehi<br />
bakarken ve büyülenmişken<br />
onun ışığıyla onun ışığına,<br />
“Sus” dedi “sen ki tanrısızsın”<br />
“Sus ve dinle geceyi<br />
ölmeden bedenin gir ışığım içine<br />
gölgeler saklar seni<br />
benim karanlık yüzümde.”<br />
<br />
Kandırdı beni dolunay<br />
Kurtadama dönüşmedim,<br />
söyledi masalmış o diye,<br />
Evet kandırdı beni<br />
Dolunay,<br />
Beni ben yaptı<br />
(O'dur suçlusu yaptıklarımın.)<br />
Şarap ve Absinth, <br />
hap ve ardından <br />
Kan'la.<br />
<br />
Dolunay kandırdı beni,<br />
Öptü dudaklarımdan<br />
Tanrıça.<br />
-derin-<br />
<br />
<br />
17/02/2011<br />
00:50<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-88108798121807963992010-12-30T02:45:00.003+02:002011-05-05T09:54:51.239+03:00Tanrı’yı Kaybetti Bir ÇocukTanrı’yı kaybetti bir çocuk,<br />
Ve renkler silindi <br />
O masum gözlerinin önünden<br />
Acıyı hissetti, o çocuk<br />
Tertemiz ruhunun ta derinliklerinde,<br />
Sıcacık bir el aradı umutsuzca<br />
Ve umudunu kaybetti gözlerinden akan <br />
Yaşlarla birlikte...<br />
<br />
Küçücük bir kalp çırpındı durdu<br />
Ayın ışığıyla birlikte,<br />
İnsanlar onu anlamadı,<br />
Sadece ay ışığı ve <br />
Kendi.<br />
Baharı yaşamasına izin vermediler,<br />
Ve isyan etti<br />
Var olan ve olmayanlara karşı...<br />
<br />
Tanrı’yı kaybetti tertemiz bir çocuk,<br />
Islak gözlerle yattı yatağına<br />
Rüyalarındaki renkler acı verdi,<br />
Ve korktu güneşin parlak acımasız ışığından.<br />
Issız bir ormandaydı,<br />
Kocaman bulutlar gökyüzünde<br />
Ve minicik oyuncağıysa baş ucunda.<br />
<br />
Tanrı’yı kaybetti bir çocuk,<br />
Karanlıktan aydınlığa çıkınca.<br />
Tanrı’yı kaybetti bir çocuk,<br />
Aydınlıkta kendi çığlığını duyunca.<br />
Tanrı’yı,<br />
Tanrı’yı kaybetti <br />
Masum, tertemiz bir çocuk<br />
İnsanları tanıyınca...<br />
“Ellerini uzat,<br />
Minicik yüreğinle birlikte<br />
Sevgili çocuk,<br />
Eğer gerçekten seviyorsan<br />
Ve biliyorsan...<br />
Onu bulabilirsin<br />
Yanı başında,<br />
Küçük, sevgili çocuk...”<br />
<br />
Tanrı’yı kaybetti <br />
Masum,tertemiz bir çocuk<br />
Onu yeniden bulabilmek için...<br />
<br />
© Emre Karahasan<br />
1999-2010nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-83200374302932570922010-06-08T09:59:00.001+03:002011-05-05T09:55:10.096+03:00Güzel bir günI<br />
<br />
Elinde yeni yaktığı sigarayla evden çıkarken ve “ölmek için güzel bir gün” dedikten hemen sonra bana “Siktir” demiştim yanlış hatırlamıyorsam. “Peki” demişti ardından, gülümseyerek.<br />
Uzun zaman geçti, hala o bulutları hatırlıyorum. Bulutlar dans ediyorlardı, hafifçe.<br />
“Klişe bir laf be” demiştim inançsız ben, üstelik gözümde canlanan görüntüyü ona söylerken;<br />
“Adam önce tavandan sarkan ipe bakar, sandalyenin üzerine çıkıp yavaşça ilmiği boynuna geçirir, ölmek için güzel bir gün diye fısıldar odanın içerisindeki sessiz eşyalara.Ayakları altında duran sandalyeyi iter...” <br />
“Herşey o kadar basit mi? Elbette herşey o kadar basit. Hayatın kendisi basit ama öyle koatik görünüyor ki bizlere.”<br />
Sanırım birşey söylememişti, sokağın başına doğru ellerimizde sigara yürümüştük. Çok hafif bir rüzgar esiyordu o tanıdık barın kapısına ulaşınca. Barın sahibini tanıyorduk, içeride temizlik vardı, barda oturan hafif kel, kırmızı yüzlü, sakallı, şişman ve yüzde altmışbeş sarhoş bir adam vardı. Barın sahibiyle konuşuyorlardı, adamın geldiği yer kuzey ışıklarının izlendiği topraklardı.<br />
<br />
Çok şey konuşmuştuk gece yavaşça hayatlarımızı karartana dek. Gece bizleri aydınlatırken karanlığıyla, önünde duran vodkadan sağlam bir yudum alıp hemen ardından yine önünde duran şişeden bardağı doldurduktan sonra “sakın” dedi,<br />
“sakın sigaranızı bir mumla yakmayın. Mumla yanan her sigarayla birlikte bir denizci ölür açık denizde.”<br />
Biz durup birbirimize bakmıştık. Adama dönüp “Çok, defa sigaramı mumla yaktım ben” dedi yüzünde bozuk bir ifadeyle. Ardından adam tanrılar gibi gülümsedi o iri göbeğini tutarak “hayır” dedi, “siz bilmiyordunuz, kural şudur...öğrendikten sonra başlar öldürmeleriniz...” <br />
Kahkahaları boş barın duvarlarını okşadı, bir süre sonra konu yine değişip intihara geldi, intihar etmek istediğini ama o kadar güçlü olmadığını onun yerine günde en az bir litre vodka içtiğini söyledi purosunu yakarken. Madem ki intihar edemiyordu, yavaş ve hissettirerek gelmeliydi ölüm. Belki şimdi uğramıştır ona, bilmiyorum...<br />
Bir süre sonra el sıkışarak ayrıldık bardan ellerimizde nefis kokulu “gitanes”larla. Onlar loş aydınlıkta bizde sokağın ve ağustos böceklerinin şarkıları arasında yürüdük.<br />
“Eve gitmem gerek” dedi, ben ağzımı açmama fırsat vermeden “işim var” diye kestirip attı. “Tamam” demiştim mecburen, o evine, ben evime gittim.<br />
<br />
Tahmin edebilir miydim, hayır sanmıyorum.<br />
Ama söylemişti ya. Evet güzel bir gündü ölmek için, tanrıyı oynamak istemişti tüm inançsızlığımıza rağmen...oynadı...sessizce...<br />
<br />
<br />
II<br />
<br />
Ertesi gün buluşup bir yere gitmemiz gerekiyordu. Telefon etmedi, onu o gün gören yoktu.<br />
Evine gitmeye karar verdim, evde kimse yok gibiydi...Arka kapının anahtarı her zaman durduğu yerdeydi. Anahtarı oradan alıp kapıyı açtım, onun ismini çağırarak, belki hala uyuyordu diye.Yatağının üzerinde beyaz A4 kağıdı ve üzerinde bir yazı vardı. “Küvetteyim, içeriye girme, polisi ara...okuman gerekenler kağıdın yanında...”<br />
<br />
Ne ve nasıl hissedeceğimi bilmiyordum, gerçek ve rüya karışıvermişti birden, söylemek istediği şey hatta söylediği şey, anladığım şey miydi.<br />
Yatağın köşesine oturduğumu hatırlıyorum, ne düşüneceğimi veya ne düşündüğümü bilmiyorum. “küvetteyim, içeriye girme, polisi ara...” <br />
Söylediğini yaptım, elimde kağıdın yanında duran not defterini elimde tutarken.<br />
Şöyle başlıyordu, “Sana, kardeşim diye hitap edeceğim, yaşarken hiç etmesem de, sana herşeyi tek tek anlatacağım, hissettiklerimi ve oraya gidişimi....”<br />
Boktan bir durumdaydım. İçkiye ihtiyacım vardı, odadan çıkıp, banyonun önünden geçtim mutfağa gidip her zamanki yerinde duran vodkayı alıp kafama diktim, midem kalkana dek içtim, rahatlamış mıydım? hayır.<br />
Elimde şişe ve defter oturma odasına gidip yine ilk sayfayı açtım... “Sana, kardeşim diye hitap edeceğim, yaşarken hiç etmesem de, sana herşeyi tek tek anlatacağım, hissettiklerimi ve oraya gidişimi....” ardından devam ettim bu kez...<br />
“Seninle ayrıldıktan sonra eve geldim, seni atlatmak zor oldu aslında ve bu arada bu boktan bir yazı olacak, edebiyatı falan siktir ediyorum, öylesine noktalama işaretleri falan umusamayacağım yani bunu bil, neyse.Tekrar başlıyorum...<br />
Eve geldim, seninle ayrıldıktan sonra, kafamda o vardı zaten, farkındaysan sana söylemiştim “ölmek için güzel bir gün” diye, sen onu ne yazık ki şarkı falan mı algıladın her neyse, en zoru neydi biliyor musun? İlk adımı atmak, öyle boktandı ki.<br />
Sanırım saatlerce bekledim o ilk kesik için. (lütfen banyoya sen girme, beni böyle hatırlamanı istemiyorum, kardeşim.)<br />
Bunu neden yaptığımı düşünüyorsun sanırım, evet bunu bende düşündüm ama çok da mantıklı bir sebep bulamadım ne yazık ki, biliyorsun tanrıyla aramız yok, hiç olmadı, biraz reenkarnasyona inanırım, umurumda değil, fiziksel bir hastalığım hiç olmadı, evet doğuştan sağlıklıyım bir bokum yok, ruhum hasta ama. Şu şekilde, kronik depresyon desek şuna? Kronik mutsuzluk? Kronik yaşayamama sendromu...Evet olmuyor, gülemiyorsun gülsende, şarabın tadı hep değişken, havanın kokusu ağır, gölgeler kirli, insanlar öyle salak ki. Bizlerin geri dönüşüme ihtiyacı var, recycling evet...yok olmalıyız kardeşim, arınmalıyız herşeyden, önce kendimiz sonra kirlerimiz ve birbirimizden.<br />
Birazdan ilk kesiği sağ bileğime iki dikey kesik olarak atacağım, umarım tekrarlamak zorunda kalmam...”<br />
<br />
Gözümden bir damla yaş geldiğini hatırlıyorum, şişeyi yine kafama dikmiştim ve okumaya devam ettim.<br />
<br />
“...Evet, işte oldu, biliyorsun solağım ben ve önce sağı kestim yazabilmek için, canım yandı sanırım biraz derin oldu, çok kan aktı önce...farklı bir his...sevişmek gibi, benzersiz...herkese böyle mi olmuştur acaba? Neyse, sorun bendeydi işte, bir türlü olmuyorsa onurlu olan şey onu tekrar düzeltmendir, eğer yapabiliyorsan yada çalışmak. Ben sadece denedim, ne bok olacağını bilmiyorum, okuduklarıma inanmıyorum, görmek istedim, göreceğim çünkü uyuşmaya başladım sanırım, bilmiyorum ya da vodkadan mı, bu gün tanıştığımız herif korkaktı, bak işte sonunda yaptım ben, gülümsüyorum bunu yazarken ve bekle sıra diğerinde, evet kusura bakma silmeye çalıştım ama, kan deftere bulaştı, acele etmeliyim.”<br />
<br />
Okuyup gözümde canlandırıyordum ve yine devam ettim sigara yaktıktan hemen sonra.<br />
<br />
“Solu da kestim, canım çok yanıyor. Ellerimi pek hissetmiyorum, yüzüm karıncalanıyor sanki, aklıma Plath’ın intiharı geldi, onun yaptığı gibi mi yapsaydım ama sigarayla içeri girersen eğer sende havaya uçardın, bu biraz kanlı ama daha zevkli gibi, hayatı içinden dışına akıtıyorsun, kendi ellerinle, bitiyor, görüyorsun, etrafın kırmızı. Umarım, küvetten çıkıp yatağın üzerine bunu bırakabilirim, kanı yere damlatmadan. Beni tanıyorsun, yirmi yıl falan oldu heralde. Bunun olacağı belliydi. Ben hep tanrıyı merak ettim, neden bir bok yapmıyor falan diye sonra fark ettim ki bunu yaparsam – ki tek neden bu değil – kendi kendimin tanrısı olurdum ve oldum. Ölerek kendime kafa tutuyorum, ölerek değiştiremediklerimden kurtulup, gözyaşı dökmüyorum, ölüyorum tamamiyle bencilce davranıyorum, ölüyorum çünkü ölmek istiyorum kendi ellerimle.”<br />
“Çok akmaya başladı, iyi hissetmiyorum varsa eğer bir meleğin beni dudaklarımdan öpmesini beklemeye gidiyorum, belki de yok, tünel falan da görmedim henüz, ışık da yok. Kardeşim, masallara inanma, masalları oku, hayata saygı duy ve sen yaşlandığında ölümü bekleyeceğine kendini öldür. Delirerek son verdiğim için özür dilerim, durup düzeltme yapacak halim yok, kelime hataları olabilir ve yazım yanlışları ve noktalamalarda hata, bu edebi bir yazı falan değil söylediğim gibi, bu benim İntihar Mektubum, o kadar.<br />
Çocuk, sen kendine iyi bak ve dikkat et, ağlama ve bu defteri polislere verme, sakla çünkü sana vermeyebilirler o salaklar, bu bizim son sırrımız olsun...<br />
Gitmeliyim gerçektenn, tmaamiyle uyuştum....gidiyorum sonunda bunu bıraktıkran sonra son bir kesik daha atacağım merak etme tüfek falan kullanmayacağım, kafam yerinde olacak...tekrar söylüyorum, herşey için, kardeşliğin ve arkadaşlığın ve dostluğun için teşekkürler, kimlerin olduğunu biliyorsun, onlara son kez selamımı söyle, sadece gitti de, mutluyum ben gerçekten, istediğimi yaptım son kez....<br />
Defteri sakla...<br />
Görüşürüz...”<br />
<br />
Sigara bitmişti, polisler geldi onlara yazıyı gösterdim. Başka şeyler sordular ifadeler falan, sadece o A4 kağıdını gösterdim onlara defteri saklamadan önce...<br />
<br />
..............<br />
<br />
Yıllar geçti, şu an epey yaşlandım, bu olay olalı tam kırkbir yıl geçti. Hala kendimi öldürmedim. Öldüremedim. Hala birlikte yaşadığım bir karım var ve bir oğlum ve torunum. <br />
Onları düşündüm ve yapamadım, istiyor muyum? Elbette...Onun kadar bencil ve güçlü olamadım ve onun defterini her yıldönümünde okur ve şarap içerim onunla birlikte. Reenkarne olup olmadığı hakkımda hiçbir fikrim yok ama düşünüyorum bazen olmuş mudur, tekrar gelmiş midir diye ve geldiyse nerede ?<br />
İşte onun hikayesi bu, aklımda kalan, değişmiş olsa da böyle...<br />
<br />
<br />
07.06.2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-6292480200918304152010-05-26T23:56:00.002+03:002011-05-05T09:56:24.077+03:00SerüvenI<br />
<br />
Sabah uyandı. Güneş henüz yükselmeye başlamıştı. Ayna, yatağının tam karşısındaydı. Yatağında doğruldu ve aynaya baktı. Odanın içerisi pek aydınlık değildi. Yine de aynada gözlerini görebildi ve uzun bir süre baktı. Bir şeylerin eksik olduğunu fark etti, eksiklik aynanın içerisindeki görüntüdeydi.<br />
Sabah, çılgınlar gibi bağırıyor kuşların çığlıkları yankılanıyordu. Ayağa kalkıp dolabı açtı çantasını alıp içerisine giysilerini doldurdu. Yanına daha başka ne alabileceğini düşündü. Bir süre durdu ve tekrar dönüp aynaya baktı. Ayna ona veda etti ve yolculuk başladı....<br />
<br />
II<br />
<br />
“ Nereye? Nereye gitmeliyim? Hangi yöne ? Doğuya, batıya, kuzeye yoksa güneye mi? Daha mı uzaklara yoksa?”<br />
Ve, yolculuk başladı...<br />
<br />
............................................................................<br />
<br />
“Ortaokullu ve liseli çocuklar okullarından çıkıyorlar. Ne kadar da kendilerine güveniyorlar. Hangisi fark edecek, edebilecek ki, hangisi fısıldayacak kendi kendine ve hangisi bırakabilecek ve alt edebilecek, hangisi görecek ya da çalışacak görmeye, hangisi susacak, hangisi hissedecek ki? Belki çok erken onlar için. Aptal değiller ama Gençler. Gençler ama bir o kadar da Yaşlılar. Yaşlılar fakat yeni doğmuş bir bebek kadar körler. Körler fakat bir kuş kadar atikler. Sizler ve bizler, bizler ve onlar, onlar ve biz. Ve biz kimiz ?<br />
Sırtında çantasıyla evine doğru yürüyor. Beyni boş mu dolu mu? Görüyor mu gerçekten yoksa kör mü? Daha ne kadar gideceği uzun yolu var ve bir o kadar da kısa. (Biliyor mu?)<br />
İşte ilkokullular çıkıyor okullarından bağırıyor ve vuruyorlar birbirlerine dostça. Anneler ve babalar arabalarda ve yol kenarlarında. Deliliğin ilk adımları atılır fark edilmeden o yaşlarda.<br />
Bebekler, ne kadar kirli ve masum ve temiz. Gülücükler ve çığlıklar...<br />
<br />
Geri döndüm ve buradayım işte. Burada. Ben ve ben. Yol , çok uzak. Yol, çok yakın. Yol uçsuz bucaksız ve Yol, sessiz. Nereye? Nereye yönelmeliyim? Nereden esiyor rüzgar?<br />
Kendi içimden mi yoksa?”<br />
<br />
III<br />
<br />
“Yola çıktığım zaman alacakaranlıktı. Güneş henüz yükselmeye başlamıştı ufukta. Gözlerim durgun, beynim fırtınalı, bedenim sakindi. Elimde bir votka şişesi, sırtımda çanta, dudaklarımda gülücük ve sigara.<br />
Yürüdüm ve gittim. Gidebileceğim kadar uzağa ve derine ve yüzeye. Gözün alabildiğince maviydi etraf ve bir o kadar da karanlıktı her yanım. Ne kadar zor şeydi Görmek...<br />
Yürüdüm...Ve, yürüdüm...<br />
Sonunda bir dere kenarına geldim. Dere akıyordu, yemyeşildi. Kurbağalar konuşuyorlardı, Kralları ne kadar da gençti? Muhafızlar saldırdılar üzerime. Kaçmadım. Beni tutup Kralın huzuruna çıkardılar. Baktı ve baktım ona. Sustu, hiçbir şey söylemedim. Baktı. Gördü ve gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Asasını kaldırıp hızla yere vurdu üç kez. Muhafızlar geldi ve Kral bana seslendi ;<br />
“Dikkat et, yol zor. Yol uzun ve hep buraya döner o tekerlek !”<br />
Selam verip muhafızlarla birlikte dışarıya çıktım. “Düşünce” verdiler bana hediye olsun diye kabul etmedim, yalnızca teşekkür ettim.<br />
Ve tekrar başladı kısa ama uzun, uzun ama “O” kısa yolculuğum.”<br />
<br />
IV<br />
<br />
“Yürüdüm ve yürüdüm. Şehirler aştım ve hiç aşık olmadım. Geceler gece, gündüzler gündüzdü, ay ve güneş biraradaydı...<br />
Ayaklarım kumlara battı. Ve hissettim, duydum ve gördüm Onu, o ejderhayı. Kocamandı. Ondört başlı ve oniki ayaklı ve yetmişbeş canlı. Kralıydı ve Kraliçesiydi. Yöneteniydi ve halkıydı bütün bu kum yığınının. Gölgeler arttı, yıldızlar çoğaldı. Güneş ışıldadı ve nefesini hissettim. Gördüm onu, O da beni.<br />
Ona doğru yürüdüm, o bekledi. Tahtı yoktu onun. O taht zaten benimdi. Geceler geçti ve gündüzler geldi. İlkbahar geçti ve ilkbahar geldi. O beni öldürdü ben onu öldürdüm. Kimse kaybetmedi, kimse kazanmadı ve beni bıraktı. Arkamdan el salladı.<br />
Tekrar yürüdüm ve yürüdüm, durdum ve durdum. Öldüm ve dirildim. Dirildim ve öldüm. Durdum ve gördüm, yürüdüm ve hissettim. Hissettim ve anladım. Anladım ve bildim. Bildikçe tekrar ve tekrar başladı o yolculuk. Ama Acı’ya daha gelmedim.”<br />
<br />
V<br />
<br />
“Kara Ruhların ormanına vardım en sonunda. Ruhlar oradaydı. Beni çadırlarına kabul ettiler, orada uyudum, rüyalar gördüm. Ağladım ve sarhoş oldum. Kalabalıktan korktum ve ruhuma sığındım. Ona sığındıkça “Acı”yı gördüm. Onu gördükçe onu hissettim, hissettikçe ona bağlandım. Ve, o ormanda ilk ve son kez Aşık oldum. Lanetli falan değildi onlar. Aslında bembeyazdılar. Tek yaptıkları düşünmekti. İçerlerdi düşündükçe ve kararırlardı gecede.<br />
O kadar güzeldi ki ormanları, hiç ayrılmak istemedim oradan. Aşk’ım bana aşık oldu. Ben tekrar ve tekrar aşık oldum Ona. Yıldızlar kadar parlaktı O, ve parlak hala. Kimse bilmez ve görmez onu kara ruhlardan başka. Ne olduğunu gördüm acının ne hissettirdiğini ve hissettirebileceğini. Korktum. Aşık oldum ona, milyonlarca kutu boya harcadım ve yapamadım onun resmini. Aşk’ımın...<br />
Oradan ayrılmadan Ona sordum. “Benimle gelecek misin ?” diye. “Hayır” dedi O. “Ayni de olsa yollarımız ve gideceğimiz yer, sen yalnız olmalısın ve ben de öyle”.<br />
Onu öptüm, onu kokladım. Ona bağlandım ve onu kutsadım. Ve yine başladı yolculuğum. Gelecekten geçmişe, geçmişten şimdiye ve şimdiden nereye?...<br />
Kahkahalar sardı ormanı...Onlar kahkahalarla uğurladılar beni. Onlara gülümsedim. Aşk’ım gülümsedi bana, ben ağladım O’na. Tekrar ve tekrar belki de yine tekrar başladı yolculuğum Kara Ruhlar’dan gözlerimin siyahına doğru...”<br />
<br />
VI<br />
<br />
“Bıraktığım dünyadan ne kadar uzaktayım şimdi? Neredeyim ben ve bildiğim, bildiğimi sandığım, tanıdığım ve tanımaya çalıştığım o küçücük dünya nerede?<br />
Şişeler bitti. Gözlerim karardı ve rüyalarım arttı. Neresiydi gittiğim yer? Kuzey mi, güney mi? Doğu mu, batı mı?<br />
Var mıydı yoksa yok muydu. Ben mi yaratmıştım yoksa yaratılmış mıydı?...<br />
Bir şehre vardım. Her yanım yemyeşildi. İnsanları samimiydi. Başlarında bir Kral vardı. O hep çıplaktı. Halkı kederli, sanatçılarının bir çoğu kibirliydi, pek azı ise mütevazi.<br />
Şehre girdim yirmidördüncü kapıdan ve yürüyerek vardım o ‘Yüce Sanatçıların’ toplandığı Han’a. Birbirleri hakkında hararetle konuşuyorlardı. Onlara baktım önce. Elime bir testi içerisinde oraların en ünlü içkisini tutuşturdular. İçtim ve onları dinledim. Onlara acıdım ve onlara güldüm. Bana sadece baktılar. İçlerinden biri vardı ki…Ona güldüğümü görünce beyazladı ve döküldü saçları, görmez oldu gözleri. Sonra, inkar etti beni ve kendini. <br />
Oradan ayrıldığımda şafak vaktiydi. Halk uyuyordu. Kral uyanıktı, düşmanlar ise uykuda.<br />
Serin rüzgarlar eserdi dağlarından şehrin içerisine doğru. Halk mutsuz, halk düşünmeyi unutmuş. (ve onlar yok olmaya mahkum.) <br />
O yerin olmayan ormanlarında gezinirken aklıma geldi Aşk’ım, parlak ışığım. Dönmek istedim onun olduğu yere. Olmadı. Olamazdı. O zaten yanımdaydı. Yapraklar sararmadan önce ayrıldım oradan. Bıraktım kendimi, kendi pusulama, fırtınanın çağırdığı yere gittim usulca.<br />
Ve geride bıraktım onları daha iyi yok etsinler diye birbirlerini. Güneş doğdu ve erik verdi ağaçlar. Kuşlar cıvıldadı ve gözlerim kararıp açıldı.<br />
Bir adım sonra kapandı kapılar. Hazinem hep içimde saklı, kulağımda onun fısıltıları...”<br />
<br />
<br />
VII<br />
<br />
“ Gözlerimi açtım ve gözlerimi kapadım, kapadım ve tekrar açtım...Karanlık eğildi önümde, ben ona selam verdim. Ve onun kucağına girdim.<br />
Her yanım siyahtı; ellerim, gözlerim, ruhum, duvarlar, duvardaki ışıklar. Yürüdüm, yürüdükçe yürüdüm, aradığımı bulmama ne kalmıştı ki? Kahkaha sesleri duydum ileride. Nereye gidiyordum ki, ne ileriye ne de geriye. Yürüdükçe büyüdüm, büyüdükçe küçüldüm.<br />
O karanlık tünel aldı ve sarmaladı beni. Aşk’ımın fısıltıları dudaklarımda, kalbimde ve ruhumdaydı hep. (Evet ama onlar ne anlarlardı ki?) Tünelin sonundaki ışığa vardım. Orada oturan biri vardı. Kendini “Ben” olarak tanıttı, fakat “Ben” değildi O. O, “O”ydu. Uzun uzun gözlerime baktı. “İn aşağıya, kendinin labirentine, in ve bul, bul bulabilirsen. O labirenti ki zalim ve sessiz, o labirent ki vahşi ve gereksiz. İn ! ve Git !”<br />
Ben de ona baktım uzun bir süre gözlerinin içerisine, anladı ne söylemek istediğimi, elini kaldırdı ve o anda bir kapı açıldı, “Gir” dedi bana emir vermeden yumuşak bir sesle. Ve girdim ben de o parlak ışığın içine. Labirente doğru hızla indim, aşağıya...Arındı gökler ve olgunlaştı meyveler. Aşk’ım, beni bekliyordu. Düşündüğüm ve tek bildiğim de zaten O’ydu...”<br />
<br />
<br />
VIII<br />
<br />
“Gözlerimi kapadım. Gözlerimi açtığımda etraf yemyeşildi. Yemyeşil çitler uzanıyordu benim önümden sonsuza varıncaya dek. Yürüdüm, sola ve sağa döndüm, yürüdüm ve yürüdüm. Gittikçe gittim. Güneş boğdu beni. Ay doğdu üzerime. Aşk’ım beni çağırdı, ona doğru yürüdüm. Gül bahçeleri gördüm. Her renkten güller vardı orada. Siyah, kırmızı, sarı, beyaz, mor, yeşil...Zakkum ve kaktüs bahçeleri de gördüm. Hiç ses yoktu. Tek işittiğim ses kendi ayak sesimdi. <br />
Gölgeler çıktı önüme, onları alt ettim ellerimle. Geceler geceye karıştı, gündüzlerde gündüze. Acıktım ve susadım. Bir av aradım. Topraktan fışkıran mantarları gördüm ve yedim onları. Konuştum geceyle, Aşkımla konuştum. Bilgeler gördüm. Yanımdan geçtiler birşey söylemeden. Aslanlar gördüm uyurken. Ben. Gittim. Kendime doğru hızla yaklaştım. Gözlerimi gördüm bir gölde. Sesimi işittim bir vadide. Aşk’ımı düşümdüm, O da beni düşündü, duydum sesini ve hissettim O’nu. Tekrar geriye döndüm ve aradım çıkış yolunu, en sonunda buldum. Ben, Ben oldum ve sustum. Kral’ı gördüm. Yaşlar damladı gözlerimden. Elimi tuttu ve yolladı beni yukarıya...Sonsuz maviliğe. Eğildim önünde. Açtım gözlerimi. Ve karardı gözlerim.<br />
Aşk’ımın çağrısına yakındım artık ve bir o kadar da uzak. Sustum ve dinledim onun sesini. Ve uykuya daldım bir ağacın kovuğunda...<br />
<br />
IX<br />
<br />
“Bulutların kucağında buldum kendimi uyanınca. ‘Oysa yüce bir ağacın kovuğunda olmalıydım’ diye düşündüm. Temiz ve yumuşaktı onlar. Aşk’ımın o güzel sesi beynimde ve kulaklarımdaydı. Birisi geliyordu benim olduğum yere doğru hızlı hızlı yürüyerek. Bana ne kadar da benziyordu gölgesi. Yaklaştı ve yaklaştı. İçime girecek kadar yakınıma geldi. Ve, savaşı başlattı. O, Ben’di. Ya da Ben O’ydum. Kim, kimdi ? Kim olması gerekirdi ki? Bana elleriyle saldırdı, Ben Ona düşüncelerimle karşılık verdim. O karardı gölge oldu. Ben karardım gölge oldum. O, Ben oldu, ve Ben, Ben oldum, O Ben’e dönüştü, Onu kovdum ve yok ettim, Aşk’ımın verdiği güçle. O ağladı, Ben güldüm, O giderken geldiği yere. Bulutlar büyüdü ve renk değiştirdi ülkemin üzerinde gezinirken. Şimşekler çaktı ve yağmur taneleri aktı ayaklarımın altından. Yağmur taneleri bana gülümsedi, gökkuşağı elimi tuttu. Yağmur taneleriyle indim toprağıma, vatanıma. Hiç ıslanmadım, ben zaten sırılsıklamdım. Aşk’ımın hayalini gördüm dağın tepesinde, oraya doğru yol aldım...”<br />
<br />
X<br />
<br />
“Yürüdüm. Yürüdükçe O’na susadım. Susadıkça hızlandım. Sonunda Aşk’ımın olduğu dağın en üst tepesine vardım. Onu aradım, fakat bulamadım. Uzun bir süre sonra “Ben buradayım” diye seslendi bana. Baktım ve Onu Gördüm. Sordu, “Yolculuğun bitti mi?” “Evet !” dedim. “Gerçekten de bitti mi yolculuğun?” dedi tekrar. Bir süre düşündükten sonra utanarak “Hayır” dedim yumuşak bir sesle. “Hayır bitmedi, zaten o nasıl ve ne zaman biter ki?”<br />
Aşk’ım bana baktı o güzel, gördüğüm ve görebileceğim en güzel gözlerle “Evet” dedi, “O, nasıl ve ne zaman biter ki?”<br />
O’na doğru yürüdüm. “Gel ve dinle, gör ve hisset, yaşa ve bil ve Ol sadece !”<br />
Yanına gittim. Saçları ne kadar da güzeldi. Yüzü gördüğüm tüm perilerden de güzeldi.<br />
Dinledim, gördüm ve hissettim. Ve, sonunda bildim. Hiç yol katetmemiştim, Ben hep olduğum yerdeydim, yol hiç başlamamış ve bitmemişti ya da her şey bunun tam tersiydi...<br />
Sonra yaklaştı bana. Öptü beni dudaklarımdan. “Uyan” dedi, “Uyan, gerçeğe, rüyaya, var olan ve var olmayana uyan.Tanrı’ya ve Tanrısızlığa uyan. Bana ve kendine uyan...Haydi....Uyan...” diye fısıldadı kulağıma o tatlı sesiyle.<br />
Karardı ve yine aydınlandı etraf. Ve, sustum, ve O sustu. Resim değişti. Biz biz olduk. Biz zaten Bizdik. Onlar kimdi ?”<br />
<br />
XI<br />
<br />
“Güneş henüz yükselmeye başlamıştı. Kapıyı açıp içeriye girdim. Aşk’ım oradaydı...<br />
Yatağın içerisinde doğruldu ve bana baktı.<br />
“Hoş geldin” dedi... “Hoş geldin, yolculuğun nasıldı?”<br />
Gülümsedim sadece. Hiç birşey söylemedim...” <br />
<br />
XII<br />
<br />
“Yolculuklarımız ne zaman başlar ve ne zaman sona erer ? Bu serüven sona erer mi ki ? Ve, kim bitirebildi ki onu ?<br />
Biz biter miyiz ve O biter mi ? Bir bulmacanın parçası mıyız yoksa ?<br />
Olan ya da olmayan o bulmaca bizim bir parçamız mı?<br />
Aşk’ım kollarını açtı ve ben kendimi Ona bıraktım usulca.....”<br />
<br />
-şimdilik...bitti...-<br />
<br />
<br />
1999 – 2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-40481222109528608562010-05-20T10:08:00.001+03:002011-05-05T09:56:41.240+03:00Çok GeçYapılacak,<br />
yapılabilecek <br />
o kadar çok<br />
şey varken,<br />
herşey için<br />
geç kalmak,<br />
görmemeye çalışıp<br />
yine de farkında<br />
olmak,<br />
sıkıştığının<br />
yarattığın <br />
dünya içerisinde,<br />
daha ne kadar ?<br />
geç.<br />
çok geç. diğer<br />
reenkarnasyona dek.<br />
belki de.<br />
<br />
<br />
19.05.2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-6643617085266121452010-05-01T01:46:00.003+03:002011-05-05T09:57:11.365+03:00Dumanlar yükselir....Dumanlar yükselir aynanın içerisinden<br />
Etraf grileşir, bulanıklaşır görüntüler<br />
Duvarlar titrer.<br />
<br />
Çok tatsız bir rüya hayat,<br />
Şekilsiz bir piramit benzeri, ve,<br />
Bağırır gözyaşları içerisinde<br />
Tanrıça, yıldızlar<br />
Baş aşağı dönerler.<br />
<br />
Hiçbir şey, hiçbir şey anlatmaz çoğu zaman.<br />
Eko yankılanır sadece duvarlarda, <br />
Saat tıkırtıları gözleri acıtır, <br />
Gözler ruha bağlıdır...<br />
<br />
Gecenin yamacı nerede?<br />
Gecenin yamacı nerede?<br />
<br />
Herşey sessiz ve yerli yerinde görünse de,<br />
Görüntü yanıltıyor geceyi,<br />
Titrek ışıklar uçuşuyorlar<br />
Bilinen ve bilinmeyen dünyanın<br />
Gölgesinde.<br />
<br />
Yükseliyor dumanlar aynanın içerisinden,<br />
Bulanıklaşırken görüntüler<br />
Pentagram içerisinde, <br />
Kırmızı şaraptan büyük bir yudum alır,<br />
Etraf gittikçe grileşir,<br />
Titremeye başlar duvarlar<br />
Tanrıça baş aşağı çevirir yıldızları<br />
Anlamsızlık saplanıp kalır,<br />
Aynanın içinden yükselir dumanlar<br />
Dışına doğru odanın,<br />
Gölgeler kalır,<br />
Şarap biter,<br />
Ve söner yıldız,<br />
Tek ses geride kalan,<br />
Ölümsüzlük eşittir,<br />
Sessizlik...<br />
<br />
<br />
19 Nisan 2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-64398889730397425572010-05-01T01:33:00.001+03:002011-05-05T09:57:34.679+03:00şehir...I<br />
<br />
derin bir saçmalık içerisinde ve derinden derine,<br />
umutsuzluk ve boşluk hükmediyor yaşama.<br />
eski günler ne kadar uzakta şimdi?<br />
<br />
o kadar aydınlık ki, açamıyorum gözlerimi,<br />
<br />
yılların ardından yağdı yağmur yitik ülkeye,<br />
anlaşılmaz akordsuz sesler ve, susuz...<br />
şehir...kanlı...kanıyor...şehir...<br />
erezyona uğruyor toprağım her geçen gün,<br />
yabancılaşıyor kendine,<br />
bulabilmesi için kendini kaç asır geçmeli?<br />
<br />
II<br />
<br />
garip bir dönem ve ,<br />
garip, parlak ışıklı bir şehir var ileride.<br />
yalansız yalanlar katlediyorlar yalanlarını, <br />
değişiyor el yazması kitaplar,<br />
gözlerimiz ve ruhumuz,<br />
beyin ve bedenimiz,<br />
-iz, -izm, -iz,<br />
Biz miyiz?<br />
<br />
kırmızı şarabını boşalttı gece, <br />
gecenin üzerine yayıldı sis ve biz.<br />
<br />
uzun ve büyük köprüler var,<br />
altından sular akar. siyah.<br />
uçsuz bucaksız ormanlar,<br />
sis ve insanlar.<br />
yine de gözlerinden yaşlar akar onların,<br />
ve O, “bir yağmurlarsız” gecede<br />
kaybolmuşken ve çıkamamışken<br />
zaten belki de istememişken, yine de,<br />
ağlar O ve kaybeder ve ya unutur<br />
“gözlerini” sokağında, krallığında.<br />
şimdi uzakta,<br />
kaybolmuş bir halde,<br />
y.sokağında<br />
<br />
200? – 2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-13781330743786122092010-04-17T02:16:00.004+03:002011-05-05T09:58:05.657+03:00"Hiç"ses geliyor ciğerlerimden sigarasızlıktan, gitanes’sızlıktan, fidel’le bir olmuş purosuzluktan.<br />
yağmur delice yağıyor dışarıda, senfonik black metal yada my dying bride sanki(olabilir ikisi de), gök gürültüsü ve yağmur sesi. az önce sesini çekmeye çalıştım yağmurun, eh işte pek olmadı, sonra gidip absolut’a el attım, dört shot arka arkaya, yağmur, gök gürültüsü, sol elimde hayali gitan, yada benson, yada puro son içtiğim romeo y juliet.....<br />
<br />
sigarasızlığımının dördüncü, yarı alkolizmimin sanırım onaltıncı, yazıyla saçmalamamın sanırım onyedi yada onsekizinci, fidel’e hayranlığımın sanırım yirmi, hayattan tiksinmemin sanırım yirminci yılı yada yılları, aslında liste gittikçe uzar ama ben bu durumda bunu hatırlayamam ki, hatta bu cümleyi bile neden kurdum onu düşünürken yazıyorum bunları.<br />
gölgeler karıştı karanlığıma ve absoluta...hayat yavaşça silkinip Taner’i* dünyadan aldı. o çoğunu alır. alacak da. herkesi. Ulus**. Kaya***. ben. sen. liste çok uzar. gitti Taner. açık olsun yolu, ki uzun süre kaldı dünya cehenneminde, Ulus daha az, Kaya çok az.<br />
<br />
sigarasızlık yada gitanes’sızlıktan ağrıyor ciğerlerim belki de. inat ettim ama, içmeyeceğim, en azından şimdilik.hala dinmedi yağmur.<br />
aslında anlatacak çok şey yok. belki de hiçbirşey yok. unuttuk dinlemeyi geceyi, yağmuru, dinlemeyi fısıltılarını yıldızların, karanlığın ve gecenin...gece öyle bilgedir ki, gece öyle büyülü, kirler gecede arınır ve ulaşır sabaha.<br />
<br />
anlattığım “hiç”se, hiçliğin içerisinde ve tekrar eden melodi yada şarkı beynimde, gölgeler ruhumda gezinirken kuzgunlarla, politika yapar aptallar dışarıda, değişecek bir şey yoktur. değişecek insan yoktur. hayat değişir. insanlar değişir ve çelişir.<br />
kör olur görmeyen gözler, week-end’i çeker godard tarih eskidir, Kaya çifteyi karnına dayar, delik açar bedeninde ve ruhunda gülümseme, geceler fısıldar, Giles ağlar, kelimeler yok olur...herşey aptalca ve çok saçma. evet, belki de.<br />
<br />
28 Ocak 2010 / 17 Nisan 2010<br />
<br />
© Emre Karahasan<br />
<br />
* Taner Baybars (1936 Lefkoşa/Kıbrıs – 20 Ocak 2010 Fransa)<br />
** Ulus Baker (1960 Kıbrıs – 2007 İstanbul)<br />
*** Kaya Çanca (27 Ocak 1945 Kıbrıs – 24 Mart 1973 Kıbrıs )nocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-40877098150746397152010-04-16T01:00:00.001+03:002011-05-05T09:58:40.773+03:00Tv, Uyku, Araba, SonTv’yi açtım<br />
kalktıktan hemen sonra.<br />
gölgeme küstüm ben,<br />
gölgem de bana küstü.<br />
Kan ağlarken Bağdat<br />
Ben Ülkeme küstüm.<br />
Akan kanı İzledim<br />
bakamadım sonra. <br />
Tv’yi kapatıp,<br />
Solcu oldum<br />
Teşekkürler ettim Mr.’lara<br />
onlar da bana.<br />
bunca yılda <br />
bir Yılana ve bir de Adaya<br />
sahip olamadım.<br />
ne ayşe’ye ne de şükran’a mail attım. <br />
<br />
Tv’yi açtım yine.<br />
Kan sıçradı üzerime.<br />
küstüm, ağladım (üzerimi temizlemedim)<br />
Barış adına şömineyi yakıp bekledim,<br />
kimse gelmedi<br />
Tv’yi kapattım.<br />
çok demokratik eylemlere katılıp<br />
çiçek çiçek çelenk alıp verdim, siyah, mor, beyaz....<br />
demokrasiyle Oynamayanları<br />
Fabrika önünde deliler gibi alkışladım.<br />
Bağırdı(m)-mıştım.<br />
<br />
Ateşkes dedik birbirimize<br />
hiçbiriyle barışmadım,<br />
hatta sınır bile çizdik<br />
Yeşil kalemle üstümüze<br />
parça parça, yarım yarım olduk.<br />
<br />
Tv’yi açtım.<br />
Ölü bir Çocuk Gördüm.<br />
Tv’yi Kapadım<br />
Solcu olmaktan bıktım.<br />
çünkü çok ilerideler hepsi. Çok ! (onları kıskandım yetişemediğim için)<br />
kimseye para için teşekkür edip ben<br />
en solcuyum imajı vermedim,<br />
zaten<br />
darılmasınlar diye vermek istemedim<br />
her şey meydandaydı işte. değildim.<br />
<br />
Uyanıp uyudum. Sonra,<br />
Tv’yi açtım.<br />
Karanlıkta Aydınlanan<br />
Talan edilmiş Şehir gibi birşey gördüm.<br />
hem, orada Ölüyormuş İnsanlar dedi<br />
bay/bayan spiker(ler)<br />
Tv’yi kapadım.<br />
Dışarıda, sokakta sordum<br />
neden burada kılıç canlı kalkan oynayan <br />
yok diye gördüğüm ilk kişiye<br />
“napalım yahu, aha bizda barış isterik ya!” dedi.<br />
dedi. O. O yani. Onlar da belki.<br />
Yeni düzeni kuracağını zanneden Nisan zebanileri<br />
ve arkadaşları, yani onlar olabilir işte, belki.<br />
<br />
Uyuyup Uyandım.<br />
sokak düşünden sonra,<br />
Uygar ülkeler gökten metaller atarken<br />
Çocuk ve kadınların üzerine<br />
yorulup ben.<br />
<br />
Uyandım uyuyup<br />
Tv’yi kucağıma aldım.<br />
fişini çektikten sonra<br />
(priz kapalıydı bu arada!)<br />
onu,<br />
Yola Attım.<br />
hızla gelen bir araba onu ezdi.<br />
Rahatladım.<br />
şimdilik. gibi.<br />
<br />
08.04.03 – nisan 2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-5911199556238341702010-03-22T12:05:00.001+02:002011-05-05T09:59:07.709+03:00Hayat'a...karanlıktı oyuna başladığımız <br />
an ve zaman. kimsesiz ve yalnızdık<br />
şarkılar söylerken hayat<br />
kendi kendine,<br />
sadece kendi sesini işitir,<br />
ne duyar ne de görür<br />
bizleri, ya da kendi dışındakileri.<br />
o, cazibeli ve küstah<br />
yalancı ve güzel,<br />
boyun eğmez ve kendinden başkasının<br />
şarkısını dinlemez...<br />
<br />
tek tek gelir ruhlar,<br />
onun cazibesine kapılıp<br />
oyunlar oynamak ve<br />
şarkılar söylemek için.<br />
o takdir etmez hiçbirini,<br />
ne oyunları , ne oyuncuları<br />
ve ne de okunan şarkıları...<br />
kendi içlerine haps eder onları <br />
ardından yok eder<br />
hiç farkında olmadan ve<br />
aldığı zevkin farkına varmadan...<br />
<br />
karanlığa doğarız biz.<br />
ve biz kimsesiz...<br />
<br />
gizli ve garip hayallerin<br />
peşinde koşarız.<br />
kan ağlar döl yatakları<br />
ruh belirir ve yaşama dönüşür<br />
hayata akar kan,<br />
kan azalır ve yardım etmez o cazibeli fahişe<br />
onun yasası yoktur<br />
var gibi görünse de...<br />
<br />
ve, hissederim ben acıyı ruhumda<br />
benden de ötedir O,<br />
ruhunda ve bedenindedir isyan<br />
ve bitmeyen acı....(o’nun ona yaptığı)<br />
<br />
nice geceler gündüzlere karışır<br />
gündüzlerse geceye,<br />
ay, yıldızlara,<br />
sonbahar ilkbahara ve kışa.<br />
hep ayni melodiyi söyler durur<br />
kör, sağır,ve dilsiz...<br />
ne yüce bir oyundur o,<br />
oyun içerisinde bir oyun,<br />
komedya içerisindeki<br />
tragedya...<br />
<br />
ve oyun başladı karanlığın<br />
sisli ve loş aydınlığında <br />
geride birkaç çığlık kaldı,<br />
ağlayış ve kahkaha.<br />
<br />
gizemli sessiz yalancı<br />
söylerken kendi şarkısını<br />
aşağıladı kendi kendisini <br />
farkında dahi olmadan.<br />
<br />
karanlık bir oyuna açılır<br />
tüm perdelerimiz. <br />
gözyaşlarımız yetersiz,<br />
o, bir şey veremeyecek kadar<br />
cimri ve kendini beğenmiş,<br />
ve çaresiz...<br />
<br />
şarkım ve şarkımız <br />
aşacak onun şarkısının sesini<br />
ve onun yerine geçeceğiz biz...<br />
<br />
<br />
2000 – 2010<br />
<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8539889974748266573.post-22594785406836804812010-03-11T01:23:00.005+02:002011-06-24T03:29:47.619+03:00Terra IncognitaGörmüyor gözlerim,<br />
Ellerim çok uzakta, ve<br />
Ruhum acıda.<br />
O, ki beni sardı ve çevreledi, <br />
Bana aşık oldu ve beni istedi,<br />
Kurtulmam gerekirdi ondan,<br />
Ama olmadı, bırakmadı.<br />
Bana sahip oldu ve,<br />
Acımadı...<br />
<br />
Önce ruhum,<br />
Sonra da ben gördüm onu.<br />
Kaybolduk biz<br />
Kendi sonsuzluğumuzun labirentinde,<br />
Orası karanlık ve sisli, fakat<br />
Aydınlık ve kirli.<br />
Uzaklaşıyor benden,<br />
Saklanıyor derinlere indikçe<br />
Geçmişin gölgesinde.<br />
<br />
Acıyı gören ve konuşmayan<br />
Yüzeyde kalmayıp<br />
Derinlere doğru battıkça batan<br />
Gizli Krallığını arayan<br />
O...<br />
<br />
Krallığın duvarları yok <br />
Yıkılmış ve tahrip edilmiş,<br />
Yaşamın tükettiği<br />
Ve, hayatın hükmettiği...<br />
<br />
Saygısız ve renksiz,<br />
Fırtınaların kucağında.<br />
<br />
Çok uzak ve,<br />
Henüz keşfedilmemiş...<br />
Sadece alır O,<br />
Ne alabilirse.<br />
Saygısı yoktur onun<br />
Ne kendine,<br />
Ne de bizlere...<br />
<br />
199?-2010<br />
© Emre Karahasannocturnalhttp://www.blogger.com/profile/04783082480803089487noreply@blogger.com0